Zincir Öykü İncelemesi

Zincir adlı öykü, Refik Halit Karay’ın “Gurbet Hikâyeleri” adlı kitabında yer almaktadır. Öyküde anlatıcı, Juju adlı buldok cinsi bir köpek ve onun sahibi Senegalli bir nefer vardır.

Öykü anlatıcının pencereden sokağı seyretmesiyle başlar. Anlatıcı çeşitli düşünceler içinde pencereden sokağı izler. Dışarıda Senegalli bir nefer, buldok cinsi bir köpeği gezdirmektedir. Köpek çok güçlü ve saldırgandır. Öyle ki nefer onu zor zapt etmektedir.

“Onun içindir ki, penceremden sokağa kendimize bakmayı, göğe dalıp kalmayı yeğlerim. Bu ilkel teleskopun önüne geçip insanlarla hayvanları inceleme, en hoşlandığım eğlencelerin başında gelir.

Karşımdaki komşum, yabancı subayın buldok cinsi bir köpeği vardı. İri kafalı, koca enseli, iki dişi daima meydanda, yanakları kof ve sarkık, burnu çökük, ters bir köpek…”

Bir gün köpek, zincirinden kurtularak kaçar. İki gün sonra geri döner. Ancak anlatıcı, köpeğin geri döndükten sonra çok farklı olduğunu görür. Köpeğin eski hırçınlığından eser kalmamıştır.

“İki gün sonra Juju’yu çok durgun gördüm. Demek ki dönmüş veya bulunmuştu ve kuşkusuz ki daha azılı yerli köpeklere rastlamış, el sillesini tatmış, yersiz, yurtsuz kalmış, hanyayı Konya’yı öğrenmiş, açlığı denemiş, Senegalli bekçisini Penyuvarlı gözcüsünü arkasında bulamayınca bütün azgınlığını, kaba sığmayan öfkesini bırakmış, sünepeleşmişti.”

Mahalle çocukları eskiden yanına yaklaşamadıkları köpekle alay etmeye başlar. Köpek öyle bir duruma gelmiştir ki artık sahibi onu zincirsiz dolaştırılmaya başlar. Juju, zincirini arar hale gelmiştir.

“ – Susu! Susu! Diye alay ediyorlardı. Aldırmıyordu bile… Çünkü bütün gösterişini, kahramanlığını o kopmayacak sandığı zincire borçlu idi. İnanıyorum ki Juju’nun tasalı gözlerinden ara sıra, uzak, şanlı bir hatıra gibi bu zincir geçiyor, köpek, zincirini arıyordu…”

Hikâye gurbette geçmektedir. Geçmiş zamanda birkaç günü kapsamaktadır.

Öykünün teması; özgürlüğün bedelidir. Her şeyin bir bedeli olduğu gibi özgürlüğün de bir bedeli vardır. Bu da karşılaşılan çeşitli zorluklardır. Bu zorluklara göğüs germek için de güçlü olmak gerekir. Yeterince güçlü olmayanlar esir yaşamayı kabullenmek zorundadır.

Hikâye kahraman anlatıcı bakış açısından anlatılmıştır. Anlatıcı zaman zaman hikâyenin içinde yer alır ve çeşitli yorumlarda bulunur. Öyküde kahraman anlatıcının kendi dil ve üslubunu kullanması, anlatımın daha içten, samimi ve inandırıcı olmasını sağlamıştır. Anlatıcı olayları kendi bakış açısına göre yorumlamış, duygu ve düşüncelerini anlatmıştır.

Öyküde konuşma diline yakın sade, akıcı, sürükleyici, yalın bir anlatım vardır. Yazarın olayları anlatış tarzından güçlü bir gözlemci olduğu anlaşılır.

Öyküde özgürlüğün yanında, yalnızlık, memleket özlemi gibi evrensel değerlerin de işlendiğini görüyoruz. Öykünün olay akışı bu değerler etrafında kurgulanmıştır.

İlk olarak 1940 yılında yayınlanan “Gurbet Hikâyeleri”, yazarın “Memleket Hikâyeleri” kitabının devamı gibidir. Yazar bu hikâyelerinde memleket hasretini somutlaştırmıştır. Gurbette yaşarken yabancılaşma ve yalnızlık duygusu, ana dili kullanma hasreti, bu hikâyelerin temel konularıdır. Yazar, hikâyelerini Maupassant tarzı da denilen “klasik olay hikâyesi” tarzında anlatmıştır.

EN ÇOK OKUNAN YAYINLAR

Sanat Şiiri İncelemesi

Kaldırımlar Şiir İncelemesi

Yağmur Şiiri İncelemesi

Çoban Çeşmesi Şiir İncelemesi

Otuz Beş Yaş Şiiri İncelemesi