Karanfilsiz Öykü İncelemesi
Öykü kahramanı, atlı
araba ve kamyon kasaları süsleme işiyle uğraşmaktadır. Yaptığı işi seven, titiz
biridir. Kamyon kasalarını gönlünce çeşitli renk ve desenlerle süslemektedir.
Babası ve dedesi kendisiyle övünmektedir.
“Atlı
araba, kamyon kasaları süslüyordu. Yeşiller, sarılar, maviler, kırmızılar,
akarsular, göller, dağlar ve karanfiller onun da içini süsler, günlerini
güzelleştirirdi. Bu arabaları, kamyonları sürenleri de sevindiriyor olmalıydı.
Yoksa önünde neden sıraya girsinler, neden, gölün içinde bir kuğusu da mutlaka
olsun, desinler?”
Süsleme ustası, bir
kaportacı arkadaşı söyleyene kadar yaptığı işin önemsiz olduğunu hiç
düşünmemiştir. Arkadaşıyla konuşmalar onu, yaptığı iş konusunda şüpheye düşürür
ve iç çatışmalar yaşamaya başlar.
“Kasa
yapımında çalışan kaportacı arkadaşı, sabah akşam karşısına geçip de inatla,
sabırla, ona bunu öğretmeye kalkana dek, önemsiz bir iş yapmakta olduğunu
bilmezdi. Kendisi için önemliydi, güzeldi, iyiydi. En iyi bildiği işti.”
Öykünün önemli bir
özelliği de yazarın öykü kahramanlarına isim vermemesidir. Öyküde sadece iki
kişi vardır. İsimleri yoktur. Biri süsleme ustası, diğeri kaportacıdır. Süsleme
ustası zanaatı ve gelenekseli, kaportacı ise teknolojiyi ve modernleşmeyi temsil
etmektedir.
Yazar, öyküyü “İşim mi eh işte… Caddeler, sokaklar, ne kadar
kalabalık. Dükkân, vitrin önleri omuz omuza insan. Yüzler pek renksiz, ışıksız,
gözler pek pırıltısız” cümlesiyle bitirir. Bu cümlede teknolojinin
gelişmesiyle birlikte emek ve özen isteyen zanaatların da yavaş yavaş
kaybolduğu, insanlarda da bunun yansımalarının görüldüğü vurgulanır.
Yazarın öykü içersinde “kendi olamama kavramı”, “kimlik sorunları”, “teknolojinin toplum ve bireyler üzerindeki etkileri”, “düş ve gerçek ilişkisi” gibi konuları
da işlediği görülmektedir.
Öyküde ana metinden
ayrı, hikâyenin başında ve sonunda ortaya çıkan, bir çerçeve izlenimi veren
küçük birer metin kullanan yazar, hikâyeyi ilgi çekici, akıcı ve etkili hale
getirebilmek için benzetme, kişileştirme ve mecaz söz sanatlarını kullanmıştır.
Bunun yanında renkleri ve çiçekleri sembol olarak kullanmakta, boya ustasının
çizdiği karanfil, gül, nilüfer ve papatya gibi çiçeklere anlamlar
yüklemektedir. Bu çiçekler arasında en dikkat çeken ve öykü içersinde sıklıkla
geçen karanfildir.
Hikâyenin başından
itibaren aşama aşama boya ustasını “karanfilsiz” kalmaya götüren süreci, yani
kamyon kasası süsleme zanaatının modernleşme ve makineleşmeyle birlikte önemini
nasıl yitirdiğini görebilmekteyiz.
Öyküde süsleme işi
yapan kişinin iş yaparken aklına babası ve dedesinin sözlerinin gelmesi bize bu
işin aile mesleği olduğunu ve bir gelenek haline geldiğini gösterir. Bu tür
meslekler eskiden babadan oğla geçerdi.
Öyküde karşılıklı
konuşma, iç konuşma, betimleme gibi anlatım tekniklerinden yararlanıldığı görülür.
Öykünün tamamında “bilinç akışı” tekniği kullanılmıştır.
Öykü, durum (kesit)
öyküsüdür. Bu tür öykülere “Çehov tarzı öykü” de denir. Öyküde giriş, gelişme,
sonuç bölümleri yoktur. Bunun yerine kahramanların iç dünyası ve yaşamlarından
kesitler anlatılmıştır.
Öyküde belirgin bir
zaman yok. Ancak öyküde anlatılanlardan yola çıkarak teknolojinin hızla gelişip
el zanaatlarının kaybolmaya yüz tuttuğu bir zaman diliminden söz edilebilir.
Öykünün geçtiği mekân,
atlı araba ve kamyon kasası süslemelerinin yapıldığı dükkândır. Bunun yanında
sokak, cadde, atölye gibi mekân isimleri de vardır.
Öyküde gelenekselle
modern yaşamın, teknolojiyle el emeğinin, eskiyle yeninin, süsleme ustasıyla
kaportacının çatışması ve süsleme ustasının kendi iç çatışması görülür.