Otuz Beş Yaş Şiiri İncelemesi
Şakaklarıma Kar mı yağdı ne var?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Neylersin ölüm herkesin başında.
Şiirin
Biçim Özellikleri
Şiirin
nazım birimi: Şiir, beş dizelik bentlerden (beşlik)
oluşmuştur. Şiirin tamamı yedi benttir.
Şiirin
ölçüsü: Şiir, 11’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Şiirin
uyak şeması: a b a b a / c d c d c / e f e f e / g h
g h g / ı j ı j ı / k l k l k / m n m n m biçimindedir.
Şiirin Ahenk Unsurları
Uyak ve Redifler
1.
Bent
--- eder
--- ömrün
2.
Bent
--- ne var
--- yüz
3.
Bent
--- insan
--- baksam ben değilim
4.
Bent
--- aşkımız
--- gelir
5.
Bent
--- varmış
--- sert olduğunu
6.
Bent
--- sonbahar
--- benimsediğim
7.
Bent
--- başında
--- uyanmadın olacak
Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi
Açıklama – Yorum
Cahit Sıtkı Tarancı’dan
önce pek çok şair arada bir kendilerinden bahsetmekle birlikte, dikkatlerini
genellikle kendi dışındaki bir varlığa, doğaya, başka insanlara, sevgililerine
veya bilinmeze çevirmişlerdir. Şair, bu şiirinde kendini konu edinerek zamanla
nasıl değiştiğini üzülerek görüyor. Dünyayı, dostlarıyla ilişkilerini, gençlik
yıllarını anımsayarak, hayatın geçiciliğini ve ölümü düşünüyor.
Bu duyuş ve düşünüş
tarzı Cahit Sıtkı’nın bütün şiirlerinde etkisini göstermektedir. Bazen açık,
bazen de sezdirme yoluyla bütün şiirlerinde ölümü ve dünyanın geçiciliğini işlemiştir.
Cahit Sıtkı’nın ölüme bakış açısı kendinden önce bu konuyu ele almış pek çok
şairden farklıdır.
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Şair, birinci bentte bize
İtalyan şairi Dante’yi hatırlatıyor. Dante, otuz beş yaşındayken sürgüne
gitmiş, yakalandığı yerde de öldürülmesi için hüküm verilmiş bir şairdir. Cahit
Sıtkı, Dante’nin meşhur eseri “İlahi Komedya”da
“Hayat yolunun ortasında kendimi
karanlık bir ormanda buldum” sözünden esinlenerek başlıyor şiirine. Şair,
otuz beş yaşı, yolun yarısı olarak kabul ediyor. Bu yaştan sonra insanlar artık
gelişimini tamamlamış ve gerileme dönemine girmiştir. Gençlik yıllarındaki canlılık,
delidoluluk kaybolmuş, hayata bakış açısı değişmiştir. İnsanlar, bu değişimin karşısında
çaresizdir. Şair de bu değişimin farkındadır ve çaresizlik içinde gençliğinin
geçip gittiğini görmektedir.
Şakaklarıma Kar mı yağdı ne var?
İkinci bentte şair,
aynaya uzun uzun bakarak, yaşlılığın belirtilerini açıkça görüyor. Saçlarındaki
beyazları kar yağmasına benzetiyor. İlkbahar gençliğe, kış ise yaşlılığa
işarettir. Saçlara beyazların düşmesi de yaşlanma belirtilerindendir. Şair,
gençlik yıllarının sona ererek yaşlılığın başladığını üzülerek görüyor. Yüzde
çizgiler belirmiş, gözaltları çökmeye başlamıştır. Şair, bu değişime
inanamıyor. Yıllarca kendini beğenerek baktığı aynalara artık bakamıyor.
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Üçüncü bentte şair,
eski resimlerine bakarak gençlik günlerini anımsıyor. Gençlik günlerindeki o
umut dolu, şevk ve heyecanın doruk noktasında olduğu neşeli günler bitmiş;
kaygılı, hüzünlü ve sıkıntılı günler başlamıştır. Şair, zamanın insanı nasıl olumsuz
yönde değiştirdiğini vurguluyor.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Dördüncü bentte şair,
eski günlerdeki dostluk ve arkadaşlıkların da birer birer bittiğini, yollarının
ayrıldığını belirtiyor. İnsanları bir arada tutan okul, işyeri, mahalle gibi yakın
çevre ilişkileri çeşitli nedenlerle bitiyor ve insanlar zaman içinde yalnızlaşıyor.
Şair, bu yalnızlaşmanın hüznünü yaşıyor.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Beşinci bentte şair, gençlik
yıllarında çevresine pembe gözlükle bakıp her şeyin iyi ve güzel yönünü
gördüğünü, yaşlandıkça bunların olumsuz yönlerini de görmeye başladığını
söylüyor. Gökyüzü hep mavi değildir; karardığı zamanlar da vardır. Su yalnızca
içilmez; fazlası boğar. Ateş bizi yalnızca ısıtmaz; çok yaklaşınca yakar. Şaire
göre, İnsan bu yaşa gelince sıkıntı, dert ve korkularının da farkına varıyor. Her
geçen gün insanı biraz daha ölüme yaklaştırıyor. Daha önce farkına varmadığımız
her şeyin kötü ve olumsuz yönlerini insan bu yaşlarda anlamaya başlıyor.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Altıncı bentte, şaire
gördüğü her şey ölümü hatırlatmaktadır. Ayva ve nar sonbaharda olgunlaşır.
Sonbahar da kışın habercisidir. Sonbahar şaire kendi yaşını ve ölüme biraz daha
yaklaştığını hatırlatıyor. Şaire ölümü, sadece sonbahar hatırlatmıyor, havada dönüp
duran kuşlar da hatırlatıyor. Kuşlar pek çok şeyi çağrıştırabilir; barışı,
özgürlüğü, sevgiliyi… Ancak şaire ölümü çağrıştırıyor. Ölecek bir canlının
üstünde bazı yırtıcı kuşların dönerek ölümü beklemesi şeklinde algılıyor. Bunun
yanında her ölen ve her kaldırılan cenaze şaire kendi ölümünü hatırlatıyor. Her
ölümün bir evi dağıttığını, yakınlarını perişan ettiğini gördükçe korkusu daha
da artıyor.
Neylersin ölüm herkesin başında.
Yedinci bentte, bir
kabulleniş vardır. Herkes bir gün ölecektir. Ancak ölümün ne zaman ve nasıl
geleceği belli değildir. İnsan her gün uyur ve her sabah uyanır. Şair, ölümü de
bir uykuya benzetiyor, ancak bu uykunun sonunda uyanmak yoktur. Herkesin günü
gelince öleceğini bilmesi, uykuya dalar gibi olması, cenaze namazını saltanata
benzetilmesi şair için birer avuntudur. Çünkü ölümden kaçış yoktur ve ölüm
karşısında insan çaresizdir.
Şiirin
teması: ölüm korkusudur.
Şiirdeki
Söz Sanatları
“Dante gibi
ortasındayız ömrün” telmih sanatı (Dante’nin
anımsatılması)
“ delikanlı çağımızdaki
cevher” istiare sanatı (“cevher”
sözünde)
“gözünün yaşına
bakmadan gider” iktibas sanatı (“gözünün yaşına bakmamak”
deyimdir)
“şakalarıma kar mı
yağdı?” tecahül-i arif sanatı (bilip
de bilmezlikten gelme sanatı); istifham sanatı
(soru sorma sanatı) istiare sanatı
(“kar” saçlardaki beyazlamayı ifade ediyor)
“benim mi Allah’ım bu
çizgili yüz?” istifham sanatı
“su insanı boğar, ateş
yakarmış” tecahül-i arif sanatı
“ne dönüp duruyor
kuşlar” istifham sanatı
“Nereden çıktı bu
cenaze? Ölen kim?” istifham sanatı
“Bu kaçıncı bahçe
gördüm tarumar” istiare sanatı (“bahçe”
sözünde)
Genel
Değerlendirme
Otuz Beş Yaş şiiri, ölüm korkusu, yaşlanma ve yalnızlık üzerine yazılan en etkileyici şiirlerden biridir. “Yaş otuz beş yolun yarısı eder” sözü halk arasında çok yaygınlaşmış adeta atasözü haline gelmiştir. Ölüm, üzerinde çok durulan ve her canlıyı ilgilendiren bir konu olduğu için pek çok insanı derinden etkilemiştir. Şair, ölümü kendinden önceki şairler gibi mistik bir havada değil, daha farklı ve daha gerçekçi bir açıdan işlemiştir. Ölüm, her ne kadar herkesin başında olsa da şair, bu konudaki kendi duygu ve düşüncelerine oldukça ağırlık vermiştir.