Elhân-ı Şita Şiir İncelemesi
Ey kulûbun sürûd-i şeydâsı,
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar;
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgaan,
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde
tûdedir
Göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar,
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü
girîzân
Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i
semâ, dök;
Cenap Şahabettin
Şiirin
Biçim Yönünden İncelenmesi
Nazım
şekli: Şiir, dizelerin kümelenişi bakımından karışık
düzenli serbest nazım biçimindedir. İçerikle birlikte kurgulanmıştır. Şiirin
dış şekli tamamen müzikal bir karakter gösterir. Ancak bu sadece dış şekle
değil, iç şekle, içeriğin düzenlenmesine de uygundur. Bahara ve kışa ait
çeşitli unsurları birer tekrar gibi kullanan şair, onları karın yağışına uygun
bir şekilde işlemiştir.
Ölçü:
aruz ölçüsüdür.
Şair,
bu şiirini yazarken üç çeşit aruz kalıbı kullanmıştır. Bu kalıplar şunlardır:
fe
i lâ tün (fâ i lâ tün) / me fâ i lün / fe i lün (fâ’lün)
Şair, bu kalıpları
kullanarak içerik ile biçimi birleştirmiş, şiirde bir bütünlük oluşturmuştur.
Şiirdeki
Ahenk Unsurları
Şiirde adeta ince bir
müzik duyulmaktadır. Ünlü ve ünsüz harfler belirli bir düzene göre
dizilmişlerdir. Şiirdeki müziği yaratan unsurlardan biri de tekrar edilen
kelime ve eklerdir. Şiirde kullanılan ikilemeler (parça parça, düşer düşer
ağlar) ve sıkça kullanılan “ey” ünlemi de ahengi güçlendiren diğer unsurlardır.
Şiirde sıkça kullanılan
“r, k, s, ş” ünsüzleriyle aliterasyon, “a,e, i, ü” ünlüleriyle asonans
yapılmıştır. Böylece iç ahenk sağlanmıştır.
Şiirde ahenk sağlayan bir başka unsur da uyak ve rediflerdir. Ancak uyak ve redifler belli bir düzene göre değil, şiirin içeriğine uygun olarak düzenlenmiştir.
Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi
Açıklama – Yorum
Şiire kaybolan bir mutluluğun
hüznü hâkimdir. Şiirde baharla, kış arasında bir çatışma yaşanıyor ve bu
çatışma kışın baskın çıkmasıyla sonuçlanıyor. Şiirde somut varlık olarak kar,
kelebek, baykuş, güvercin, çiçek gibi varlıklar dikkat çekiyor. Buradaki bazı
varlıklar (kelebek, çiçek) kışa tezat oluşturması için kullanılmıştır. Şiirde
nesnel varlıklar olmasına rağmen asıl amaç bu varlıkları tasvir değil, şairde
uyandırdığı duyguları ifade etmektir. Şair bu varlıklara çeşitli anlamlar
yüklemiş, böylece nesnel varlıklar yoluyla öznel görüntüler yakalayabilmiştir.
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
(Bir
beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş, eşini yitirmiş bir kuş gibi kar geçen
ilkbaharı arar.)
Şair, bu dizelerde
karların havada uçuşmasının tasvirini yapmıştır. Karları beyaz titreyişler
halinde, dumanlı uçuşları olan eşini yitirmiş kuşlara benzetmiştir. Buradaki
benzetme hem biçim hem de duygu yönüyle verilmiştir. Nasıl ki kuşlar baharda
mutlu oluyor ve kış gelince baharı arıyorsa şair de kış gününde baharı ve o
günlerdeki mutluluğunu arıyor.
Ey kulûbun sürûd-i şeydâsı,
(Ey
gönüllerin çılgın şarkıları, ey güvercinlerin cıvıltıları! İşte o baharın
ertesi, şu görünen manzaradır. Karlar, yeryüzünü bir derin sessizlikle
kapladılar ve her an, için için ağlıyorlar.)
Bu dizelerde şair,
geçmişe dönerek bahara ait güzellikleri hatırlıyor. Baharda söylenen şarkılar
güvercinlerin cıvıltıları, mevsimin getirmiş olduğu o güzel günler bir bir
gözünün önünden geçiyor. Bütün bu güzelliklerin kaybolmasından dolayı karlar, her
yeri bir perde gibi örtmekte ve için için ağlamaktadır. Aslında için için
ağlayan şairin kendisidir. Çünkü baharda yaşadığı o güzel günleri özlemektedir.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Sen açarken çiçekler üstünde
(Ey
uçarken düşüp ölen kelebek! Bir melek kanadının beyaz saçağını andıran kar,
seni şimdi solgun bahçelerde arıyor. Bahar vakti çiçeklerin üstünde ipekli bir
yelpaze gibi açıyordun. Şimdi ise ölüsün naşın üstünde parça parça karlar
uçuşmaya başladı. O karlar ki gökyüzünden düşer düşer ağlar.)
Şair, bu dizelerde de
bahara ait unsurları işlemiştir. Bahar vakti çiçeklerin üstünde dolaşan bir
kelebeği hatırlamış ve karların düşmeye başlamasıyla bu hayali kaybolmuştur.
Çiçekler artık karla kaplıdır. Kelebek de ölmüştür. Bu dizelerde kaybolan
mutluluk duygusu belirgin bir biçimde işlenmiştir. Şair bu dizelerde mutluluğu
bir kelebeğe, karları da bir meleğin kanatlarına benzetmiştir.
Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar;
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgaan,
(Siz
ey kuşlar! Uçtunuz gittiniz. Şimdi akbaşlı baykuşlara benzeyen kar, sizi
dallarda ve yuvalarda arıyor. Gittiniz, gittiniz siz ey kuşlar! Şimdi yuvalar baştanbaşa
boş kaldı. Havada uçup uçup ağlayan karlar, yuvalarda sessiz ve şikâyetsiz
yetimler gibi kalmış son mavi tüyleri kovalar.)
Kış gelince pek çok kuş
türü sıcak bölgelere göç eder. Geride baykuşlar ve göç eden kuşların tüyleri
kalır. Bahardan kalan bu anılar, şairin kış manzarasını vermesinde etkili
olmuştur. Bahardaki canlılığın yerine, kışın sessiz ve hareketsiz, tek renkli
manzarasından doğan hüzün şairde ağlama duygusu uyandırıyor. Ağlan karlar değil
şairin kendisidir.
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde
tûdedir
Her şâh-sâr şimdi – ne yaprak, ne
bir çiçek –
Göklerden emeller gibi rîzân oluyor
kar,
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü
girîzân
(Ey
kış seması, elinde taze bulut, güvercin kanadı ve yasemin yaprağı, bunlara
benzeyen kar, yığın yığındır. Ey sema, doğanın canlı ve hareketli akışı
durmuştur. Şimdi bütün doğa sessiz ve hareketsiz bir uykuya dalmıştır.
Yeşilliğinden soyunmuş olan toprak siyah renklidir. Sen bu kara toprağın
üstünde beyaz, lekesiz ve şeffaf çiçeklerini dök.
Ne
yaprak ne de bir çiçek var. Şimdi her koruluk ümitsiz ve siyah renkli gölgeler
yığını halinde. Ey kış semasının eli, durma, durma bu karanlık koruların üstüne
beyaz bir örtü çek.
Karlar
göklerden emeller gibi dökülüyor. Her yanda hayalim gibi dökülüyor. Her yanda
hayalim gibi uçuşuyor. Bazen sessiz bir rüzgârın temiz kanadında, bir an
uyuklar gibi olur, sonra uçarlar.
Soldan
sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçarak bazen tüyler gibi uçuyorlar, bazen
dökülüyorlar. Karlar sessizliğin duaya benzer mırıltılı şarkılarıdır. Karlar
ilahi âlemin meleklere özgü bahçelerinin çiçekleridir.)
Çoğu insan dileklerin
kabul edildiği ya da reddedildiği yerin gökyüzü olduğuna inanmaktadır. Bu
nedenle şair, bembeyaz ve temiz görünüşüne bakarak karla dilekler arasında bir
benzerlik kuruyor. Karların dört bir yana savruluşuyla hayalleri arsında bir
bağ kuruyor. Kar yağışını tüylerin uçuşuna ve mırıltılı halindeki ilahi
şarkılara benzetiyor.
Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i
semâ, dök;
(Ey
gökyüzünün eli! Ey kış mevsiminin eli! Ey bolluk ve cömertliğin eli! Kara
toprağın üstüne, bahar çiçeklerinin yerine beyaz karları, kuş cıvıltılarının yerine
de ümit sessizliğini dök.)
Son dörtlükte şair,
gökyüzüne ve kışa seslenir. Kar tanelerini çiçeklerin yerine, sessizliği kuş
cıvıltılarının yerine koyarak özlemle ve ümitle baharın gelmesini
beklemektedir.
Bu şiir bir doğa
tasviri olmakla birlikte nesnel bir tasvir değildir. Şair, doğal bir olayı
duygularıyla birleştirerek öznel bir görüntü oluşturmuştur.
Şiirin teması: kış manzarasının tasviridir. Şair, kış manzarasını anlatırken kendi iç dünyasını da yansıtmaktadır.
Dil
ve anlatım
Şiirin dil ve anlatımı
Servetifünun döneminin özelliklerine uygundur.
Şiirin dili Arapça,
Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü ağır bir dildir. Anlatım mecazlarla yüklü
olduğu için anlaşılması güçtür.
Şair, kaybolan mutluluk duygusunu belirli ve ahenkli bir biçimde vurgulamıştır. İzlenimlerinden algıladıklarını ruhunda canlandırdıklarıyla birleştirmiştir. Edebi sanatlara, mecazlara, tamlamalara çokça yer vermiştir. Şiirde kelimelerle adeta bir kış manzarası ve karın yağışı resmedilmiştir.
Genel Değerlendirme
Cenap Şahabettin, Tanzimat’tan sonra Batı edebiyatı etkisinde gelişen Türk şiirinde büyük yenilikler yapan şairler arasındadır. Paris’te bulunduğu yıllarda parnasyen ve sembolist şairleri okumuş, özellikle Verlaine’den etkilenmiştir. Yurda döndükten sonra şiiri yavaş yavaş bu etkiler altında şekillenmeye başlamıştır.
Cenap Şahabettin’in
Türk şiirine getirdiği yenilikler arasında, o zamana kadar kullanılmamış özgün
tamlamalara yer vermesi en önemli özelliğidir. Şairin kullandığı bu yeni
tamlamalar yadırgandı, eleştirildi, hatta alay konusu oldu. Ancak şair, bu
tamlamaları kullanmaya devam etti.
Servetifünun şiirinin genel özelliklerinden olan tasvir, Cenap Şahabettin’de de ön plandadır. Varlıkları bir fotoğraf gibi algılamak, renk ve şekilleri canlı tutmak, gerçeklik duygusu yaratmak o dönem şiiri içinde önemli bir özellikti.
Cenap Şahabettin, şiirde ahenge önem verdiği için hece yerine daima aruzu tercih etmiştir. Şiirin tek gayesinin güzellik olduğunu savunan ve ona başka bir işlev yüklemek istemeyen şair, doğayı bütünlük içinde görmüş ve bir “ruh-ı kâinat” düşüncesine inanmıştır. Bu nedenle nesnelerde diğer sanatçılardan farklı renkler görmüş ve onları bir takım duygularıyla bağlantı kurarak dile getirmiştir.