Han Duvarları Şiir İncelemesi
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç
şakladı,
Ellerim takılırken rüzgârların
saçına
Bir sarsıntı… Uyandım uzun süren uykudan;
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
“On
yıl var ayrıyım Kınadağı’ndan
Altında da bir tarih: Sekiz mart
otuz yedi…
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
“Gönlümü
çekse de yârin hayali
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk
açıktı,
“Garibim
namıma Kerem diyorlar
Bir kitabe kokusu duyuluyor
yazında,
Faruk Nafiz Çamlıbel
Şiirin
Biçim Yönünden İncelenmesi
Nazım
biçimi: Manzum hikâyedir. Şiirin içinde bulunan dörtlükler
“koşma” nazım biçimiyle yazılmıştır.
Şiirin
ölçüsü: 7 + 7 = 14’lü hece ölçüsüdür. Dörtlüklerin
(koşma) ölçüsü: 6 + 5 = 11’li hece ölçüsüdür.
Şiirin
uyak şeması: aa / bb / cc / dd / ee… biçimindedir. Dörtlüklerin
(koşma): aaab / cccb / dddb biçimindedir. (Dörtlükler tek bir şiir olarak
düşünülmelidir)
Şiirin
Ahenk Unsurları (Uyak ve Redifler)
---şakladı
---yaylar
---duya
---ayrılık
---sarı
---etekler
---saçına
---ıssızlık
---kıvrılan yollar
---dinliyordu
---ince
---benzimizi
---kendine
---hayali
---yayan
---anlatıyor
---sesine
---uykudan
---yükseliyordu
---kervanı
---yeri
---yaraya
---bucağı
---dalıyor
---ışığı
---derinleştiler
---vardı
---kimler
---erken
---yandı
---baş başa
“---Kınadağından
---otuzyedi
---arkadaş
---baharına
---yolculuk
---alevleri
---sönüyor
---kervanlar
---gitgide
---içimden
---baharla
---ayırıyordu
---hızla
---gömdü
---emeli
---kalana
---arkadaş
---katıyor
---sisleri
---beliriyor
“---hayali
---açıktı
---üstünde
---İncesu’daydık
---uyandım
“---kerem diyorlar
“Dörtlüklerin son dizeleri:
---atılmışım
ben / ---katılmışım ben / ---Satılmış’ım ben
(Not: buradaki “Satılmış” özel isim olmasına rağmen –ıl
–mış ekleri kelime kökünde anlam değişikliği yapmadığı için redif olur.)
---yazında
---adağı
---yurduna
---yolunu
---bende
---değişti
---haberi
---irkilirim
---yaşlı yollar
---han duvarları
Şiirdeki
Diğer Ahenk Unsurları
Şiirde, uyak ve
rediflerin dışında bazı ses ve kelime tekrarları yapılarak ahenk
güçlendirilmiştir. “duya duya”, “toprak
sarı, ağaçlar sarı”, “ince ince”, “uzun uzun”, “ağır ağır” bunlardan
bazılarıdır.
Ayrıca dize içersinde
bazı sesler, sık kullanılarak aliterasyon yapılmıştır. “yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı” dizesinde “k” ve “ş”
sesleriyle aliterasyon (ses tekrarı) yapılmıştır.
“ilk
sevgiliye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık” dizesinde “ilk”
kelimesi üç defa tekrarlanmış, “l” ve “k” sesleriyle iç ahenk
güçlendirilmiştir.
Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi
Açıklama – Yorum
Şiir, içerik bakımından
üç varlığı içinde barındırıyor. Bunlar Anadolu coğrafyası, Anadolu insanı ve
şairin kendisidir.
Bunlardan Anadolu
coğrafyası, şiirde en geniş yeri tutuyor. Şair, at arabasıyla yaptığı üç günlük
yolculuğu sırasında görmüş olduğu manzaraları en küçük ayrıntısına kadar, bir
tablo gibi gözler önüne seriyor. Bu açıdan bakıldığında şiir, realist bir
karakter taşıyor. Ancak şair, şiir boyunca kendi varlığını da hissettiriyor. Gördüğü
şeylerin üzerinde bıraktığı etkiyi, uyandırdığı duygu ve hayalleri de
anlatıyor. Bu da şiire lirik bir hava kazandırıyor.
Maraşlı Şeyhoğlu’nun
gözle görünmeyen ama Anadolu’nun adeta her yerine sinmiş olan manevi varlığı,
şiirin en önemli unsurlarından birini oluşturuyor. Çünkü Şeyhoğlu, bu
topraklarda yaşayan, ıstırap çeken insanların temsilcisi ve sembolüdür. “Han
Duvarları”nın içine dörtlükler olarak serpiştirilmesine rağmen Şeyhoğlu’na ait
olduğu söylenen koşmanın parçalarını bir araya getirirsek bağımsız bir şiir
olduğunu görürüz. Ancak böyle bir durumda şiirin asıl gövdesinde büyük bir
boşluk olur. Bu da gösteriyor ki Şeyhoğlu’nun koşmasıyla asıl şiir arsında sıkı
bir bağ vardır. Bütün şiir, Şeyhoğlu’nun koşmasına çerçeve oluşturmak için
yazılmış gibidir.
Şiire, baştan sona
gurbet duygusu hâkimdir. Şiire bütünlük kazandıran da bu duygudur. Bu duygunun kaynağı
şairin içindedir. “İlk sevgiye benzeyen
ilk acı, ilk ayrılık!” dizesinden de anlaşıldığı üzere şair, ilk defa
gurbete çıkmaktadır. Bu da onda derin bir yalnızlık duygusu uyandırmaktadır.
Şairin Anadolu’ya bakış tarzında, İstanbullu olmasının da büyük etkisi vardır.
İstanbul’un gelişmiş yapısına ve kalabalığına alışık olan şaire, Anadolu ıssız
ve geri kalmış bir coğrafya olarak görünüyor. Şair, Anadolu gerçeğiyle ilk defa
karşılaşmanın sarsıntılarını yaşıyor.
Faruk Nafiz, bu şiiri
1923 yılında Kayseri’ye öğretmen olarak giderken, yolda edindiği kişisel izlenim
ve esinle yazmıştır. Şair, üç gün süren yolculuğu boyunca görmüş olduğu hemen
her şeyi kaydetmiş, Ulukışla, Orta Anadolu, Toros Dağları, Niğde, İncesu, Arapbeli,
Erciyes gibi yerleri adlarıyla birlikte belirtmiştir. Şairin, yolculuğunu at
arabasıyla yapmış olması, Anadolu coğrafyasını ayrıntılı bir biçimde görmesini
ve yakından tanımasını sağlamıştır.
Şiirde üç zaman unsuru
görülür: “üç gün”, “sabah akşam”, “mart”. Yolculuk üç gün sürüyor, sabahları
başlıyor karanlık basınca sona eriyor, mart ayında yapılıyor. Manzaranın çıplak
oluşunda bu ayın da rolü vardır.
Başlangıçta coğrafyaya
hâkim olan renk sarıdır. “Gök sarı,
toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı…” Şiirde görünümü oluşturan yüksek dağlar,
nihayetsiz ova, bitmeyen yollar şairde sürekli bir boşluk, yalnızlık ve ölüm
duygusu uyandırıyor.
İkinci gün yola
çıkıldığında bulutların arkasında ısıtmayan bir güneş görünür. Bu sonsuz
yollarda giderken bir geçidi aşınca birdenbire karlı bir manzara belirir. Sarı
rengin yerini beyaz bir renk alır. Dış dünyanın baştanbaşa soğuk beyaz bir
renge bürünmesi şairin iç dünyasında, yine ölüm duygusu uyandırır.
“Karlar etrafı beyaz bir karanlığa
gömdü,
Üçüncü gün şair,
yolculuğunun sonunu ayrıntılardan sıyrılarak Anadolu coğrafyasının sembolleri
olan iki unsurla özetliyor: Hanlar ve yollar.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı
yollar,
Hanlar, yolcuların
sığındığı kapalı mekânlardır. Şair, Anadolu insanını hanların içinde bize daha
yakından tanıtıyor. Gurbet onların içine sinmiş, çehrelerine damgasını
vurmuştur. İkinci duraktaki yolcular daha canlı ve heyecanlıdır. Ocakta
çatırdayan çalılarla ısınarak birbirlerine haydut veya kurt masalları anlatıyorlar.
Şiirdeki Anadolu
insanını temsil eden asıl şahıs Şeyhoğlu’dur. O, Anadolu insanının pek çok
özelliğini kendi benliğinde toplar. Onun hayatına hâkim olan duygu da gurbet
duygusudur, ancak bu duygu coğrafyadan ziyade sosyal durumla ilgilidir.
Şeyhoğlu, sürekli savaşlar nedeniyle on yıl memleketi “Kına Dağı’ndan, baba ocağından, yar kucağından” uzak kalmıştır.
Coğrafya kadar savaşların da Anadolu insanının kaderinde ve duygularının
oluşumunda önemli bir rolü vardır.
Şeyhoğlu’na ait olduğu
söylenen koşma, asıl şiirden hem ölçü, hem şekil, hem de içerik bakımından
farklıdır. Bu fark şehirli şairle, halk şairi arasındaki farka karşılık gelmektedir.
Faruk Nafiz Çamlıbel’in yazmış olduğu koşma, kendine ait olsa da onun
vasıtasıyla dile gelen, halk geleneği, halkın sesidir. Koşmada ayrılık ve
gurbet duygusu da vardır, ancak hâkim olan duygu ıstıraptır. Şeyhoğlu on yıl
boyunca savaştan savaşa koşmuş, vatanını savunurken sevdiğini başka biri almıştır.
Bu haber onu verem etmiştir.
“Garibim namıma Kerem diyorlar
Anadolu coğrafyası
karşısında şairin duyduğu his, daha çok kişisel bir korkudur. Şeyhoğlu onda
derin bir ıstırap, merhamet ve sempati duyguları uyandırır. Bu duyguların
uyanmasında bizzat yaşadığı gurbet duygusunun da payı büyüktür.
Şiirin teması: “Gurbet”tir.
Şiirin Dil ve Anlatımı
Şiir, harekete dayandığı için cümlelerin büyük bir kısmı çekimli fiillerden oluşmuştur. Anlatım; sade, açık, yalın ve akıcıdır. Seyrek de olsa isim ve sıfat tamlamalarına rastlıyoruz: “yağız atlar, meşin kırbaç, eski han, ilk sevgi, beyaz ölüm” gibi.
Şiir, öyküleyici anlatım biçiminde yazıldığı için bazı dizeler tamamıyla nesre özgü bir karakter taşıyor. Şiirin içinde yer alan “koşma” ise Halk şiirine özgü, lirik bir dille yazılmış. Bu lirizm, duyuş tarzıyla birlikte biçim ve üslupla da ilgilidir. Şiirin bütünündeki nesre özgü ayrıntılar “koşma”da bir tarafa bırakılarak duygu özüne dönülmüş, duygular yoğun bir biçimde ifade edilmiştir.
Bu şiirde duyulan iki ses (şair ve Şeyhoğlu), henüz tamamıyla kaynaşmamış ama birbirine karışan iki sosyal tabakayı, iki duyuş tarzını, iki biçim ve söyleyişi yansıtır.
Şiirde kullanılan “yaslı yollar”, “inleyen tekerlekler”, “aygın baygın maniler” gibi kişileştirmelerle; “derebeyi gibi kurulmuş kervansaraylar” ya da “yılan yollar” gibi benzetmeler anlatıma renk ve canlılık kazandırıyor.
Genel Değerlendirme