Karacaoğlan Koşma İncelemesi
Yeğin ey sevdiğim sen seni gözet
Elvan çiçeklerden sokma başına
Karac’oğlan der ki ölüp ölünce
Şiirin
Biçim Yönünden İncelenmesi
Nazım
biçimi: koşma
Nazım
türü:
güzelleme
Nazım
birimi: dörtlük
Ölçüsü:
11’li hece ölçüsü
Uyak
şeması: “abcb dddb eeeb fffb”
Şiirin
Ahenk Unsurları (Uyak ve Redifler)
---kal melil melil
---gözet
---başına
---ölünce
Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi
Açıklama – Yorum
Yaşadığı dönemi yıl
olarak değil yüzyıl olarak dahi kesin bir biçimde bilemediğimiz Karacaoğlan’ın bu
şiiri, sözlü kültür geleneği içinde dilden dile aktarılarak bize kadar
gelmiştir. Bu da şiirin ilk ortaya konulduğu andaki şeklinin değişikliğe
uğramış olabileceğini gösterir.
Şair, “gurbete giden” ama “seven” biridir. Sevgili ise geride kalan, “gözyaşı döken”, “karalar
bağlayan” ve “perişan zülüflü”
bir kadındır. Daha doğrusu şair sevgilinin böyle olması gerektiğini söyler. Âşık
ve sevgili aynı dünyayı paylaşan ama farklı roller üstlenen iki farklı
kişiliktir. Şiir bu iki farklı kişi ve iki farklı durum üzerine kurulmuştur.
Şiirde birbirine zıt
durumlar vardır. Beraber oldukları mutlu anlar, ayrılma durumunda yerini hüzne
bırakacaktır. Bu durum “kara” ve “beyaz” zıtlığıyla ifade edilir. Buradaki
beyaz mutluluğu; kara ise matemi simgeler. Şair, kendisi gurbete çıktıktan sonra
sevgilinin süslenip gezmesini de istemez. Nitekim bunu da “elvan çiçekleri sokma başına”, “kudret
kalemini çekme kaşına” sözleriyle dile getirir. Şiir boyunca ortaya konan
zıtlıklar söyle sıralanabilir; “sıla-gurbet”,
“kavuşma-ayrılık”, “hayat-ölüm”, “sevinç-hüzün”, “hatırlamak-unutmak”,
“kalmak-gitmek”, “gülmek-ağlamak”.
Şair, kelimelere ilk
anlamı dışında, farklı anlamlar yükleyerek kendine has bir şiir dili
yaratmıştır. Şiirde kullanılan “ala
gözlüm” ifadesi ilk bakışta bir göz rengini ifade etse de aslında “sevgili” anlamında kullanılmıştır.
Şiirde geçen dağınık
saç anlamındaki “zülfü perişan”
sözünden, uykudan yeni uyanmış bir kadın değil, acıklı bir olayın ardından
derin bir yasa bürünen kadının durumunu anlaşılır.
Şiirdeki “gurbet” kelimesi içerisinde derin
anlamlar taşıyan, çeşitli çağrışımlar yapan bir kelimedir. Bu kelimenin arkasında
gözü yaşlı kadınlar, hüzünle dolu bir hayat, ayrılıktan doğan sosyal sorunlar
vardır. Bu aynı kaderi paylaşan insanların birikiminden doğan bir kelimedir.
Gurbet kelimesi içinde öyle bir duyguyu saklar ki bu ölüme denk bir durumun
ifadesi olarak karşımıza çıkar. Aşk duygusal ve bireysel bir durumdur, gurbet
ise sosyal bir olgudur. İşte bu şiirde de bu iki olgu karşı karşıya gelmiştir.
Şiir, şairin
kişiliğinde bizim insanımızın da aşk karşısındaki tavrını ortaya koyması
bakımından önemli ipuçları içermektedir. Şair, sevgilisinden sadakat bekliyor.
Ayrılığın aşkı bitireceğine değil, daha da artacağına inanıyor. Böylece aşkı
ilahileştiriyor. Aralarındaki bağın ayrılık durumunda da devam etmesi
gerektiğini “Kerem et aklından çıkarma
beni” ve “Gez benim aşkımla yar melil
melil” sözleriyle dile getiriyor. Bu tür istekler aslında her insanın
gönlünde yatan isteklerdir. Hiç kimse sevdiği kişinin kendisini unutmasını
istemez. Sevgilinin yokluğunda mutlu ve neşeli olması şairi şüpheye düşürecek
davranışlardır. Sevgilinin hüzünlü ve durgun olmasıysa sadece onunla mutlu
olabileceğinin göstergesidir. “Beni
ağlatırsan doyma yaşına” dizesi ise bu isteğin doruk noktasıdır. Şair,
sevgilinin kendisini unutup başka biriyle olmasını kesinlikle istemiyor.
Sevgilinin vefasız çıkıp şairi unutması karşısında bu tür beddualar etmesi
bencilce bir istek olarak görülebilir, ancak bu beddua aşkının ve bağlılığının
ne kadar derin olduğunun bir göstergesi olarak da değerlendirilebilir.
Şair, şiir boyunca iç
dünyasını somut ifadelerle dışa vurur. Şiirde kullanılan kelimelerin geneline
bakıldığında acı ve hüzün ifadelerinin çoğunlukta olduğu görülür. Bu duygular
da en çok “sıkıntı, keder, hüzün” anlamlarına gelen “melil melil” sözlerinde ifadesini bulur. Ayrıca bu kelime grubu
şiir boyunca tekrar edilerek anlam ve ahengin güçlendirilmesinde önemli bir
katkıda bulunmuştur.
Şiirin teması: gurbettir.
Şiirdeki
Edebi Sanatlar
Birinci dörtlükte “ela gözlüm” ve “zülfü perişanım” sözleri “sevgili” anlamında kullanılmıştır,
istiare var.
İkinci dörtlükte “yeğin ey
sevdiğim” sözünde nida sanatı var.
Birinci dörtlükte geçen
“gitmek-kalmak”, ikinci dörtlükte
geçen “kara-beyaz”, “bağla-çöz” sözlerinde tezat sanatı var.
Şiirin
Dil ve Anlatımı
Şiirin dili sade, anlatımı
açık, yalın ve akıcıdır. Şiirde yer yer
yöresel söyleyişler (kendi halımca),
deyim (aklından çıkarmamak, karalar
bağlamak) ve ikilemeler (melil melil)
görülür.
Şiirde “zülf, perişan, bade, kudret” gibi
dilimize girmiş Arapça ve Farsça kelimelere de rastlanır, ancak bunların sayısı
oldukça azdır.
Şair
Hakkında – Karacaoğlan
Türk halk edebiyatının
yetiştirdiği en önemli saz şairlerindendir. Doğum tarihi kesin olarak
bilinmemektedir. Karacaoğlan’a ait şiirlerin en eski örneklerine 17. yüzyıl
cönklerinde rastlandığını, bu şiirlerde geçen olay ve kişilerin bu yüzyıla ait
olduğunu, şiir dilinin de bu dönemin özelliklerini taşıdığı düşünürsek yaşadığı
dönemin 17. yüzyıl olduğu sonucuna çıkarabiliriz.
Şiirlerindeki yer
adları oldukça geniş bir coğrafyayı kapsayan Karacaoğlan’ın doğduğu ve yaşadığı
yer de kesin olarak belli değildir. Araştırmacıların büyük çoğunluğu Güney
Anadolu’da özellikle Maraş, Antep dolaylarında yaşadığını belirtmektedir. Ancak
Kırşehirli, Kilisli, Rumelili ve Belgratlı olduğunu söyleyenler de vardır.
Karacaoğlan’ın nerede öldüğü ve nereye gömüldüğü de kesin olarak belli
değildir. Mezarının bulunduğu yerler arasında Mersin, Adana, Maraş ve
Erzurum’un adları geçmektedir.
Karacaoğlan’ın hayatı
gibi şiirleri hakkında da kesin bilgiler yoktur. Her saz şairi gibi onun
şiirlerini de söylendiği ilk şekilleriyle tespit etmek mümkün değildir. Yaygın
bir üne sahip olan Karacaoğlan’a kendisinin olmayan birçok şiirin mal edilmiş
olması mümkündür. Karacaoğlan’a ait beş yüz şiir olduğu tahmin edilmektedir.
Ancak bunların pek çoğunda birbirine benzer dörtlük ve dizelere rastlanması,
bir kısmının Karacaoğlan’a ait olmadığını veya birbirinin varyantı
olabileceğini düşündürmektedir. Ona ait olduğu kabul edilen şiirlerdeki en
önemli özellik şairin dış dünyayı, özellikle sevgilisinin güzelliğini büyük bir
içtenlikle dile getirmesidir.
Karacaoğlan’daki
doğaçlama söyleyiş yeteneği ve içtenlik pek çok halk şairinin ulaşamadığı
seviyededir. Buna dilinin sadeliği, yerel ve çarpıcı unsurları ustaca
kullanması da eklenince şiirlerinin gerçek değeri ortaya çıkmış olur.
Şair şiirlerinde maddi
hazlara ve güzellere düşkünlüğünü çekinmeden dile getirir. Dini motiflere çok
az yer veren Karacaoğlan’da tasavvuf düşüncesi hemen hemen hiç yoktur.
Karacaoğlan’ın
şiirlerini lirik, didaktik ve pastoral olmak üzere üç grupta toplayabiliriz.
Şiirlerinde en çok aşk, ayrılık, gurbet, tabiat, yoksulluk, ölüm ve zamandan
şikâyet konularını işlemiştir. Şiirlerindeki en önemli özelliklerden biri de
duygularını aynen dile getirmesidir. Bundan dolayıdır ki o, hayallerin değil
duyguların şairidir.
Karacaoğlan’ın
şiirlerindeki dil ve söyleyiş güzelliğine pek az şair ulaşabilmiştir.
Şiirlerinde yer yer görülen biçimsel hataları ise bunların zamanla ağızdan ağza
dolaşırken değişmesine bağlamak daha doğru olur. Başta “koşma” olmak üzere “semai”,
“varsağı” ve “destan” nazım şekillerini kullanan Karacaoğlan, şiirlerinin
tamamını hece ölçüsüyle söylemiştir. Şiirlerinde genellikle yarım uyak kullanan
şairin, günümüzde kolayca anlaşılabilen sade ve açık bir anlatımı vardır.
Halk şiirinde başlı başına
bir ekol olan Karacaoğlan, kendinden sonra gelen pek çok şairi etkilemiş ve bu
şairler tarafından taklit edilmiştir. Şiirlerinin önemli bir kısmı günümüzde
halk türküsü olarak okunan şairin hayatı ve şiirleri pek çok efsaneye konu
olmuştur.
Halk Karacaoğlan’ı öylesine benimsemiştir ki farklı yüzyıllarda farklı Türk boylarında farklı Karacaoğlanlar ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazıları; Yozgatlı Karacaoğlan, Azerbaycanlı Karacaoğlan, Türkmenistanlı Karacaoğlan, Silifkeli Karacaoğlan şeklinde sıralanabilir.