Tutunamayanlar Roman İncelemesi
Oğuz Atay’ın
yazıldığı dönemde büyük tartışma konusu olan eseri Tutunamayanlar, 1970 TRT
Roman Ödülü aldı. 1972 yılında yayınlandı. Her yıl çok satan kitaplar arasında
yer alan eser, 724 sayfadır.
Romanın Özeti
Genç bir
mühendis olan Turgut Özben, yakın arkadaşı Selim Işık’ın kendini bir tabancayla
vurarak intihar ettiğini gazetelerden öğrenir ve bundan çok etkilenir.
İntiharın nedenini merak ederek araştırmaya başlar.
Selim’in
arkadaşlarından Metin ve Esat’la görüşür. Turgut, Selim’in arkadaşlarıyla
konuştukça onun farklı yönlerini de görmeye başlar. Selim’in her arkadaşı onun
farklı bir yönünü anlatır.
Metin’in
anlattıklarına göre; kendisinin Zeliha adlı bir kızla ilişkisi vardır. Selim,
Metin’le o kızın ilişkisini onaylamamaktadır. Metin, kızla olan ilişkisini
bitirir. Metin, kızı bırakınca, Selim’le o kız arasında bir yakınlaşma olur.
Zeliha, bir süre sonra ikisinden de uzaklaşarak başka biriyle evlenir.
Turgut, bir
yandan Selim’in arkadaşlarıyla konuşurken bir yandan da Selim’in annesinin
yanına gidip gelmeye başlar. Selim’in odasına girerek onun notlarını,
adreslerini ve kitaplarını incelemeye başlar. Turgut, Selim’i yeniden keşfetmek
için araştırmalarına devam eder. Aslında bu araştırmalar Turgut’un kendini
tanımasına da fırsat verecektir. Selim’in hayatına giren kişilerle görüşürken
kendi iç sesi olan Olric de ona, kendisini anlatacaktır.
Turgut, Selim’i
tanıdıkça onunla pek çok ortak yönlerinin olduğunu fark eder. Selim’in
arkadaşlarından Esat’ın anlattıklarına göre; Esat, Selim’le lise yıllarında
tanışmıştır. Birlikte pek çok oyun düzenlemiş, pek çok oyun keşfetmiş ve
bunlarla eğlenmişlerdir. Esat’a göre Selim, ilginç kişiliği olan, zeki, oyunu
seven, çok kitap okuyan bir çocuktur.
Turgut’un Olric
adlı hayali bir arkadaşı vardır. Aslında Olric Turgut’un iç sesidir. Olric,
bazen Turgut’un düşüncelerinin tam tersini savunmakta, bazen onun düşüncesini
desteklemekte, bazen doğru kararlar almasına yardımcı olmakta, bazen de onu
cesaretlendirmektedir.
Turgut, Selim’in
yaşamını irdeledikçe; hayatın sonsuz olasılıklarını ve onlara tutunmanın
yararsızlığını hissetmeye başlamıştır. Selim’i intihara götüren bu buluşlar,
Turgut’u da sarsmaya başlamıştır. O da olması gerektiği gibi yaşamadığını, çok
da kolay kabul edilebilir bir hayatı olmadığının farkına varmaya başlamıştır.
Hayat aslında rastgele, tesadüflerle dolu, yer yer eğlenceli, karmaşık; uzaktan
bakıldığında da akan bir nehir gibi süreğen ve devamlıdır.
Turgut, Selim’in
arkadaşlarından Süleyman’la da görüşür. Süleyman, ona Selim’in yazdığı 600
dizelik bir şiir verir.
Turgut, Selim’le
ilişkisi olan Günseli adlı bir kızla tanışır. Günseli, Selim’e toplu gezi
sırasında rastlamıştır. Selim, sıkıntılı ve asık suratlıdır. Günseli, Selim’i
avutmaya çalışmış fakat başaramamıştır. Günseli, Selim’in bir küs bir barışık
sevgilisidir. Günseli ile Selim’in ilişkileri gitgide ilerler, ancak Selim
evlenmeye yanaşmaz. Çünkü Selim, kuşkulu biridir ve geleceğe güveni yoktur.
İnançsızdır ve aile düzeni ona ters gelir.
Selim, bir ara
kendini içkiye vermiş, çevresiyle uyumsuz bir insan olup çıkmıştır. Kendini
kafese hapsedilmiş gibi hisseder. Hastalanır. Kötü yaşarım korkusuyla, hiç
yaşamadığını düşünmeye başlar. Selim’in tüm benliğini “ölüm korkusu” sarar.
Sonunda Günseli’ye bir mektup göndererek intihar eder.
Selim, son
günlerinde “Tutunamayanlar” üstüne bir ansiklopedi hazırlığına girişmiştir ve
kendine de bir madde ayırmıştır. Bu maddeye göre; Selim, bir kasabada doğmuştur.
Babası bir memurdur. Küçükken ağır bir hastalık geçirmiş, altı yaşındayken
ailesiyle birlikte büyük bir şehre göçmüştür. Okulda Sabri adlı bir çocukla
arkadaş olmuş, uzun boylu olduğu için arka sıralara oturtulmuştur. Sınıfta çok
konuşan biridir. Sonra kızlarla dolaşmaya başlar. O sıralarda Dünya Savaşı
patlak verir. Askerliği sırasında Süleyman’la tanışır. Askerliği bitince ortada
kalır. Kimse ona sahip çıkmaz. İçine kapanır. Selim de tutunamayanlardan
biridir.
Turgut,
araştırmaları sırasında kendi benliğini de tanımaya başlamıştır. Selim’in
hayatını irdelerken kendinin de tutunamayanlardan biri olduğunu fark eder. Bu
gerçek Olric’le yaptığı içsel konuşmalarda iyice belirginleşir.
Turgut, tıpkı
Selim’in fark ettiği gibi, kendisini birtakım törelerin, alışkanlıkların
yönettiğini fark etmeye başlar. Hayata olan bağlılığını gitgide yitirmeye
başlar. Evinden ayrılır. Bir trene binip bilinmeyen bir yere gider. Bir gün
trende karşılaştığı bir yolcuya “hayat hikâyesini” anlatan bir yazı bırakarak
ortadan kaybolur.
Romandaki Başlıca Kişiler
Selim Işık,
Turgut Özben, Süleyman Kargı, Metin Kutbay, Nermin Özben ve Günseli Ediz’dir.
Mekân
Romanda mekân
işlevsel yönden iki zıtlık üzerine kurulmuştur. Kent ve doğa. Kent genel olarak
tutunanların yaşadığı mekân iken, doğa tutunamayanların kaçtığı, sığındığı bir
barınak gibidir. Bu barınak romanda Anadolu olarak görünür.
Roman kentte
başlar, doğada son bulur. Doğa kentin karşısında yer alan bir değer olarak
kirlenmemiş, karmaşıklaşmamış bir mekândır.
Romanda Ankara
ve İstanbul ana mekânlar olarak karşımıza çıkar. Bu yerleşim birimleri içinde
binalar, caddeler, ağaçlar, insanlar tamamlayıcı unsurlar olarak görülür.
Hızlı bir
teknolojiyle kentleşen, beton yığınları arasında sıkışıp kalan insan, dar bir
mekân içersinde tutunmaya çalışır. Dar mekânlar, dar zamanlar ve dar düşünceler
içinde yaşarlar. Kalabalık, gürültü, yapaylık kentin dar bir mekân olarak
insanları etkilemesine neden olur. Eşyanın insandan çok yer kaplaması ve mekânı
daraltması, insanı bir kenara sıkıştırır ve onun hareket alanını daraltır.
Romanda
karşımıza çıkan diğer bir mekân devlet daireleridir. Memurların tekdüze
yaşamlarını barındıran bu soğuk binalar “tutunanların” yaşamlarında önemli bir
yere sahiptir. Kendine ait kuralları bulunan bu mekânlar, eşyanın insanı
yapaylaştıran ve sıradanlaştıran durumunun göstergesidir.
İnsanlar, sabah
belirli bir alışkanlıkla giderler dairelere, aynı alışkanlıkla işleri ağırdan
alarak yürütmeye çalışırlar ve yine aynı alışkanlıkla akşamları mesai bitinde
evlerindeki sıradanlığa koşarlar.
Kent yaşamının
insanı boğan, uyuşturan, düşünmesini engelleyen yapısı bütün mekânlara sinmiş
gibidir. Zenginlerin, fakirlerin, müdürlerin, memurların, öğrencilerin, esnafın
kısacası yüz binlerce insanın bir arada tutundukları bu mekânda kaçamak
yapacakları, gizli işlerle rahatlayacakları mekânlar da yer alır. Karmaşık
toplumun arka yüzünü gösteren bu mekânlar, tıpkı apartmanlar gibi kentin arka
cephesini oluşturmaktadır. Bireysel anlamda ise insanın görünmeyen yüzünün ortaya
çıkışı bu mekânlar sayesindedir.
Selim’in kendi
dünyasında oluşturduğu yaşamı barındıran geniş mekânlar da kentin içinde
olmasına rağmen, kendi odası ve Esat’ın evi olarak karşımıza çıkar. Kitaplar,
karalamalar, küçük bir tiyatro sahnesi, oyunların oynandığı bir dünya olarak
karşımıza çıkan mekânlar, kahramanın içsel dünyasını dolduran, zenginleştiren
geniş mekânlardır.
Zaman
1934 ve 1936
yıllarında doğmuş iki kişinin düşüncelerinde yazar, tarih anlayışı, toplumda
bilgi ve kavramların oturmaması, toplumdaki çelişki ve ölçüsüzlükler gibi pek
çok sorunu ele alır.
Yazar, romanında
zaman konusunda da deneylere girişiyor; soyutlama yeteneğini elde edememiş
çoğunluk için, zamanın da somut örneklerle anlatılabilirliği üzerinde dururken,
bu konuda ilginç çeşitlemeler yapıyor.
“Çok iyi hatırlıyorum, başladığı zaman, perdeleri
yeni almıştım. Alışılmış zaman ölçüleriyle hesaplaması güç bir süre. Ben o
zaman koltukları, pencerenin yanına koymuştum. İnsanın aklında kalmıyor ki;
eşya akıp geçiyor. O zamanlar debriyaj kaçırmıyordu. Hey gidi günler!” (romandan
alıntı)
Yazar, hayatın
tekdüze akışı içinde zaman birimlerini somutlaştırıyor.
“Pazartesi oldu, sonra Pazar, sonra yine pazartesi,
sonra yine Pazar oldu. Yakalamaya yetişmeye imkân yoktu; sonra yine Pazar oldu.
Geç kalkıldı. Kahvaltı, büyük kahvaltı geç yapıldı. Pazar gazeteleri okundu,
bilmeceler çözüldü; geçen hafta çözülen aynı bilmeceler.” (romandan
alıntı)
Kurgu Dil ve Anlatım
Tutunamayanlar
biçim ve anlatım bakımından önemli bir yenilik denemesidir. “Dört bölüm” ve “yirmi
altı alt bölüm”den oluşan roman, “Sonun Başlangıcı”, “Yayımlayıcının
Açıklaması”, “Turgut Özben’in Mektubu”, “Numaralanmış Bölümler” ve “Özel Bölümler”
olarak düzenlenmiştir.
Roman, içi içe
geçmiş üç hikâyeden oluşuyor. Selim Işık’ın intiharla sonuçlanan hayatı ilk
hikâyeyi; Selim’in hayatını ve intiharını araştıran ve onun etkisiyle hayatı
değişen Turgut Özben’in ruhsal dünyası ikinci hikâyeyi; bütün bu olayların
yazılması ve kitap haline gelmesiyle ilgili gelişmeler de üçüncü hikâyeyi
oluşturmaktadır.
Turgut’un
hikâyesi kronolojik bir sıra izlerken, ikinci hikâyede Selim’in dönemleri
karışık bir biçimde sunulur. Turgut’un öyküsünde zaman, dizimsel açıdan düzenli
bir sıra izler. Selim’in öyküsü ise geri kırılmalarla ve sırasız biçimde
verilir. Turgut’un hikâyesi başladığı noktadan devam ederken, Selim’in öyküsü
geri dönüşlerle tamamlanır.
Teknik bakımdan
alışılmışın dışına çıkan roman; nazım, nesir ve tiyatronun çeşitli türlerinde
rastlayabileceğimiz biçim ve anlatım özelliklerine sahiptir. Olaylar zincirinin
sürükleyiciliği yerine, ayrıntıların yoğunluğu üzerine kurgulanmıştır.
Romanda
“yayımlayıcı” olarak karşımıza çıkan anlatıcı, Turgut’un bıraktığı notları
düzenleyen kişidir. Romanın anlatım biçimi, sona eklenen Turgut Özben’in
mektubu dışında genellikle üçüncü tekil kişi anlatımıdır. Anlatım tutumu ise
çoğunlukla eleştirisel, hicivci ve alaycıdır. Roman, bu açıdan esnek bir yapıya
sahiptir. Romanda, eğitim sisteminden bürokratik yapıya kadar hep bu
eleştirisel alaycı bakış açısı göze çarpmaktadır.
Romanda denenen
anlatım tekniklerinin biri de bilinç akımı tekniğidir. Romanda olay zinciri
olmadığından anlatım daha çok iç konuşma, özellikle de Turgut’un iç
konuşmalarında, onun ruh dünyasında yoğunlaşır. Herhangi bir konuda düzgün ve
tutarlı düşünceler değil, gerçek hayatta olduğu gibi insanın aklından geçenler,
bazen şaşırtıcı atlamalar ve çağrışımlarla oluşan bir akım halinde yansıtılır.
Yazarın denediği
bir başka anlatım tekniği de hiçbir noktalama işaretine yer vermeyen, art arda
dizili, konudan konuya atlayan bir tarz. Bu anlatım tarzı 68 sayfalık bir
bölümü kapsıyor. Turgut, arkadaşı Selim’in hayat hikâyesini, onun hakkında
öğrendiklerini değerlendirerek kompozisyon biçiminde yazıyor. Bu yazıda
anlatıcılar bazen Selim, bazen de nişanlısı Günseli’dir. Bu da ortak yaşanmış
bir hayat diliminin göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
Roman içersinde karşımıza çıkan Olric’in, Turgut’un iç benliği, kendi iç konuşmalarında seslendiği kurmaca kişi olduğu anlaşılıyor. Turgut, yaşadığı gerçek dünyadan ve alıştığı düzenden uzaklaştıkça Olric’e yaklaşmaktadır.
Romanın Konusu
Tutunamayanlar,
belirli bir olayı anlatmaktan çok izlenimler, çağrışımlar, eleştiriler ve çözümlemelerden
oluşan bir romandır.
Roman, Turgut’un
intihar eden arkadaşı Selim’in hayatını ve ölüm nedenini çözmeye ve onu
anlamaya çalışması ekseninde oluşuyor.
Romanda, hangi
düşünceye tutunmaya çalışırsa çalışsın, onun anlamsızlığının farkına varan bir
aydının, kendisiyle girdiği savaşı kaybederek intihara sürüklenişi
anlatılmaktadır.
Romanın Türü
Roman, postmodern tarzda yazılmış “sosyal roman” türüne girer.
Genel Değerlendirme
Tutunamayanlar,
hayatın kendisi kadar karmaşık, çoğu zaman hayatın kendisi kadar anlaşılmaz, kişilik
analizleri ve ayrıntılarla dolu bir romandır.
Romanda her
karakterde Oğuz Atay’dan bir parça görüyoruz. Kişiler farklı ama sorgulamalar
aynı. Romanın adı dahi kendini başkalarından ayıran, sanki acı çekmeye mecbur
bir grup insanı anlatıyor. Romanın başkarakteri Turgut’ta, başından sonuna
kadar kendini dışarıdan görme çabası seziliyor. Turgut’un, Selim’i kendine ne
kadar yakın gördüğü roman boyunca vurgulanıyor. Roman bütününde hayatın sonsuz
ihtimalleri içinde oluşan anlamlar ve onlara tutunmanın yararsızlığını hisseden
insanları sorguluyor.
Yayınlandığı
günden bu yana derin yankılar uyandıran Tutunamayanlar, hem içerik hem de
biçimsel özellikleri bakımından Türk edebiyatında yepyeni bir evredir.
Roman, alışılmış roman tekniğinden farklı bir teknikle yazılmıştır. Türk edebiyatının ender eserlerden biri olan Tutunamayanlar, derin analizlere, ayrıntılara ve farklılıklara önem veren okuyucuların, zevkle okuyacağı bir eserdir.