Yüksek Ökçeler Öykü İncelemesi
Ömer Seyfettin’in yazdığı “Yüksek Ökçeler” adlı öykü, yazarın yirmi öyküsünün bulunduğu aynı adlı öykü kitabında yer almaktadır.
Döneminin sosyal ve
kültürel yaşamından izler de taşıyan öyküde günlük hayatta rastlayabileceğimiz
kişiler ve olaylar konu edilmiştir.
Genç yaşta zengin ve
yaşlı bir adamla evlendirilen sonra da dul kalan Hatice Hanım Göztepe’deki
köşkünde hizmetçi Eleni, evlatlığı Gülter ve aşçısı Mehmet’le birlikte rahat ve
huzurlu bir yaşam sürmektedir. Hatice Hanım’ın temizlik ve namus merakının
dışında bir de yüksek ökçe merakı vardır. Bir gün rahatsızlanır ve doktora
görünür. Doktor, ona ilaç yazmak yerine yüksek ökçeli ayakkabılarını çıkarıp
yumuşak bir terlik giymesini tavsiye eder. Hatice Hanım’ın baş dönmeleri geçer
ancak bu defa da huzuru kaçar. Hizmetçisini, evlatlığını ve aşçısını, hırsızlık
ve dedikodu yaparken yakalar. Hepsini kovar. Daha sonra köşke aldığı hizmetçi
ve aşçılar da aynı çıkar. Sonunda yüksek ökçeli ayakkabılarını tekrar giyer ve
eski huzurlu günlerine döner. Arada bir başı dönse de durumu idare eder.
“Kileri
kitlemezdi. Paraları meydanda dururdu. Hele Mehmet’in namusuna diyecek yoktu.
Konuşurken gözlerini kaldırıp insanın yüzüne bile bakmazdı. Hatice Hanım
köşkten hiçbir yere çıkmadığı için işi gücü adamlarını denetlemekti. Sürekli
odaları dolaşır tavan arasına çıkar, mutfağa inerdi.
-
Benim gibi olun ben kimseyle görüşüyor muyum? Sakın siz de komşuların
hizmetçileriyle, uşaklarıyla konuşmayın.”
Öykünün başkişisi
Hatice Hanım’dır. Diğer kişiler evlatlığı Gülter, hizmetçi Eleni, aşçısı Mehmet
ve doktordur.
“Göztepe’deki
köşkünü, hizmetçi Eleni ve evlatlığı Gülter’le her sabah beraber temizler,
aşçısı Mehmet’i her gün tıraş ettirir, zavallı Bolulu oğlanı tepeden tırnağa
kadar beyazlar giymeye mecbur ederdi. Eleni de, Gülter de son derece
namusluydu.”
Öykünün ana teması “ahlaki bozulma”dır. Bu ana tema
etrafında “hiçbir şeyin görüldüğü gibi
olmadığı”, “her şeyi görmenin olumsuz yönleri”, “ikiyüzlülük”, “evlilikte yaş
farkı”, “iç huzuru” konuları da işlenmiştir.
Öykü, yazarın yaşadığı
dönemi yansıtmaktadır. Yani İkinci Meşrutiyet (1908) sonrasını. Bunun dışında “on sene vardı ki”, “bir gün”, “iki gün
içinde”, “bir hafta içinde”, “ertesi gün”, “dokuz yıllık hizmetçilerini” gibi
zaman ifadeleri görülür.
Öykünün geçtiği mekân
Göztepe de bir köşktür. Köşkün üst katına merdivenle çıkılıyor. Arka bahçesinde
de bir mutfak var.
Öykünün dili sade ve
yalın, anlatımı sürükleyici ve akıcıdır. Milli Edebiyat Döneminin dil
anlayışına uygun bir biçimde yazılmıştır.
Öykü, “ilahi anlatıcı”
bakış açışıyla anlatılmıştır. Anlatıcı olayların öncesi ve sonrasını, kişilerin
iç dünyasını bilen hakim anlatıcıdır.
Öykü Maupassant tarzı da denilen “klasik olay öyküsü” tarzında yazılmıştır.