Bereketli Topraklar Üzerinde Roman İncelemesi
Orhan Kemal’in roman
türündeki beşinci eseri olan “Bereketli Topraklar Üzerinde” Çukurova gerçeğini
anlatmak amacıyla yazmayı planladığı romanlardan biridir. İlk olarak 1953
yılında “Dünya” gazetesinde tefrika edilen romanın birinci baskısı 1954 yılında
“Remzi Kitabevi” yayınları arasında yerini alır. On yıl sonra romanın ikinci
baskısı yapılır. Aradan geçen zaman içinde yazar roman üzerinde değişiklikler
yapar. 288 sayfa olan roman 427 sayfaya çıkar. Roman, şehir yaşamının ezdiği
köylünün geçinmek için yaşadığı çatışmalardan oluşur. Eserde Türk toplum
yapısının dönemsel yansımaları ve maddi kaygılarla şehre göç etmek zorunda
kalan insanların dramı anlatılır. Roman ilk baskısından itibaren edebiyat
çevrelerinde geniş yankılar uyandırdı. Roman pek çok yayınevi tarafından
basıldı. Ayrıca 1967 yılında Bulgaristan’da, 1971 yılında Fransa’da yayınlandı.
Romanın
Özeti
Orta Anadolu’nun seksen
evlik Ç. Köyünden, İflahsızın Yusuf, Pehlivan Ali ve Köse Hasan Çukurova’da iş
bulmak için yola koyulurlar. Bu üç arkadaş Çukurova’da fabrikası olduğunu
bildikleri hemşerilerinin kendilerine iş vereceğini umut ederler. İçlerinden
sadece Yusuf daha önce Sivas’ta çalışmış, diğerleri hiç şehir görmemişlerdir. Uzun
ve zorlu bir tren yolculuğundan sonra Adana’ya gelirler hemşerilerinin
fabrikasını bulurlar. Ancak hemşerileriyle bir türlü görüşemezler. Bunun
üzerine son çare Yusuf kendini fabrika sahibinin arabasının önüne atar ve
derdini anlatmayı başarır. Üç arkadaş da fabrikaya alınır. Irgatbaşı, Yusuf’u
kirli kozaya, Köse Hasan’ı sulu kozaya, Pehlivan Ali’yi ise kırma makinesine
yerleştirir. Üç arkadaş başka işçilerin de kaldığı ahırdan bozma bir eve
yerleşir. Burada Köse Topal adında yaşlı biri, işçilerden topladığı paralarla
yemek yapıp satmaktadır. Hidayetinoğlu denilen asalak biri ise bu evde yapılan
yemeklerden faydalanır. Köse Topal, işçilerden topladığı paraların hepsini
yemeklere harcamadığı gibi yemekleri gizlice başkalarına satmaktadır.
Üç arkadaş, köyden çok
farklı olan şehrin zorlu yaşam koşullarında her şeye rağmen direnirler. Sulu
kozada çalışan Hasan, fabrikanın ıslak ve soğuk ortamına dayanamayarak
hastalanır. Yusuf ile Ali, kendilerinden haraç alan Irgatbaşı Macır Durmuş’u
patrona şikâyet etmek isterler. Ancak odacı onları içeri almadığı gibi, her
şeyi anlatan iki arkadaşın söylediklerini Irgatbaşı’na anlatırlar. Irgatbaşı
onları işten kovar. İki arkadaş kendilerine inşaat işi teklif eden Laz
Taşeron’a giderler. Laz Taşeron fırsattan istifade ederek onları daha önce
teklif ettiğinden daha az bir yevmiyeyle çalışmaya mecbur bırakır. Bunun
üzerine hasta arkadaşları Köse Hasan’ı ahırda bırakarak, oradan ayrılırlar.
Ahırdan bozma evde hasta olarak yatan Hasan’ın artık Köse Topal’a verecek
parası da kalmamıştır.
Pehlivan Ali, inşaatta,
Ömer Zorlu’yla birlikte kireç söndürmede, İflahsızın Yusuf ise temel kazısında
çalışmaya başlar. Ömer Zorlu’nun karısı Fatma, Ali’ye cilvelenir. Ali de Fatma’dan
hoşlanır. Laz Taşeron, şantiye şoförü ve karısı Hayriye; Ömer Zorlu ve karısı
Fatma birbirleriyle gayrimeşru ilişki içindedirler. Yusuf, Pehlivan Ali’yi bu
ilişkiden vazgeçmesi için uyarır fakat Ail vazgeçmez. Bunun üzerine Yusuf,
Kılıç Usta’nın yanına, Ali ise Ömer Zorlu’nun evine yerleşir. Bir süre sonra
Yusuf, duvar ustalığını öğrendiği Kılıç Usta’nın inşaattan ayrılması üzerine
onun yerine geçer. Bu arada Hidayetinoğlu, Yusuf’a Köse Hasan’ın öldüğü
haberini getirir. Ali, Fatma’yı alıp kaçarak yeni bir maceraya atılır.
Geldikleri çiftlikte Fatma, çiftliğin beyiyle birlikte olur. Kâtip Bilal de
Fatma’yı elde etmek ister. Bunun için kendisine engel olarak gördüğü Ali’yi
patoz işine gönderir. Ali, Hidayetinoğlu’yla birlikte patoz işinde çalışmaya
başlar. Zorlu çalışma şartlarının yanında ağaların ve yandaşlarının ırgatlara
karşı tutunduğu insanlık dışı davranışları huzursuz bir ortama yol açar. Bu
haksızlıklara cesurca karşı çıkan Kürt Zeynel ve Halo Şamdin ırgatbaşı için
büyük bir tehlikedir. Bu yüzden ırgatbaşı onları işten attırmak ister.
Çiftlik işçileri her koldan,
haftalık yevmiyelerini almak için aç susuz şehre doğru yola çıkarlar. Fatma’yı
bir türlü unutamayan Ali, onu şehirde bulmayı umar ancak bulamaz. Zeynel,
Şamdin ve patoz ustası işten atılır. Ali ve Hidayetinoğlu, Yusuf’un çalıştığı
fabrikaya giderler. Onu bulamazlar ama Yusuf’un usta olarak Ceyhan’a
gönderildiğini öğrenirler. Ali, ırgatbaşının kızı Selvi’ye âşık olur.
Irgatlar harman yerine
döner. Irgatbaşı, Zeynel’le Şamdin’in yaptığı koltukçuluk işini Ali ile
Hidayetoğlu’na verir. İkisi de işe ayak uydurmayı başarır. Irgatbaşı ile Küçük
Ağa’nın kışkırtmalarıyla iş akıl almaz bir tempoya ulaşır. Ali çalışma
esnasında dengesini kaybederek patoz makinesine düşer. Küçük Ağa, Ali’yi
arabasına alıp şehre götürmeyi reddeder. İşçilerin üzerine yürümesi üzerine
oradan kaçıp gider. Ali, kan kaybından ölür. Irgatbaşından intikam almak
isteyen Zeynel ve Şamdin gece yarısı harman yerine gelir, ancak onu bulamayınca
harman yerini ateşe verirler.
İflahsızın Yusuf,
köyüne dönmek için Ceyhan’dan Adana garına gelir. Burada Hidayetoğlu’ndan
Ali’nin öldüğünü öğrenince yıkılır. Büyük bir üzüntü içersinde, köyde
arkadaşlarını bekleyen ailelerine yaşananları nasıl izah edeceğini düşünür. İki
arkadaşını da kaybeden Yusuf, usta olabilmenin ve hayalindeki gaz ocağını
alabilmenin gururuyla köyüne döner. Köye geldiğinde olup bitenleri Hasan’ın
karısı ve kızına anlatır. Ana kız evlerine dönerken Ali’nin nerde kaldığını
öğrenmek için Yusuf’un evine giden anasını görürler.
Romanın Olay örgüsü
Anadolu’nun bir
köyünden üç arkadaşın Çukurova’da iş bulma umuduyla yola çıkması
Üç kişiden biri olan
Yusuf’un şehir hayatının farklı olduğunu bu nedenle birlik içinde hareket
etmelerinin ve birbirlerinden ayrılmamalarının gerektiğini söylemesi
Üç arkadaşın, yolculuk
boyunca trende tanıştıkları Veli ve Yunus Usta adındaki kişilerin
anlattıklarını hayretle dinleyerek, şehir hayatı hakkında bir şeyler öğrenmeye
çalışmaları
Yusuf, Ali ve Hasan’ın
hemşerileri hakkında anlattıklarını duyan Yunus ile Veli’nin de onlarla
birlikte gitmeye karar vermesi ancak şehre gelince olayın iç yüzünü anlayıp
onlardan ayrılmaları
Adana’ya geldikten
sonra büyük bir şaşkınlık içinde sora sora hemşerilerinin fabrikasını bulmaları
Sıkıntılı bir günün
ardından Yusuf’un fabrika sahibinin arabasının önüne atlaması ve arabaya
alınmaları
Kendilerini fabrikanın
farklı bölümlerine yerleştiren ırgatbaşının yevmiyelerinin bir kısmını
almasından rahatsız olmaları ancak kabul etmek zorunda kalmaları
Ahırdan bozma bir eve
yerleştikten sonra çok zor şartlar altında çalışmaya başlamaları
Kısa bir süre sonra
Köse Hasan’ın çalışma şartlarından etkilenerek hasta düşmesi
Kaldıkları evden
sorumlu Köse Topal’ın eve musallat olan Hidayetoğlu’ndan rahatsız olması.
Irgatbaşı Macır
Durmuş’un yaptığı kesintileri fabrika sahibine iletmek isteyen Yusuf ile
Ali’nin işten atılması
Hidayetoğlu’nun
arkadaşları tarafından terk edilen ağır hasta Köse Hasan’a yardım etmesi.
Yusuf ile Ali’nin Laz
Taşeron’un yanında inşaat işine başlaması
Ali’nin birlikte
çalıştığı Ömer Zorlu’nun karısı Fatma’ya gönlünü kaptırması
Şantiye Şoförünün
karısı Hayriye’nin Fatma’yı Laz Taşeron’a ayarlamaya çalışması
Yusuf’un, Ali’yi
Fatma’dan vazgeçirmek için çaba sarf etmesi ancak bunda başarılı olamaması
Köse Topal’ın
öldürülmesi üzerine ahırdan bozma evin kapatılması
Yusuf’un duvar ustası
Kılıç’ın yanında usta olmak için gayret göstermesi
Laz Taşeron’la arası
açılan Kılış Usta’nın işten ayrılması üzerine Yusuf’un onun yerine geçmesi
Ali ile Fatma’nın
çiftliğe kaçması
Ali’nin Hidayetoğlu ile
birlikte tarlada çalışmaya başlaması
Çiftlikte kalan
Fatma’nın Kâtip Bilal ile ilişki yaşaması
Kâtip Bilal’ın,
Fatma’dan yararlanmak için engel olarak gördüğü Ali’yi tarla işinden aldırması
ve uzaktaki harman işine göndermesi. Daha sonra Ali’nin çiftlikten ayrılması
Harman yerinde
ırgatbaşının haksızlıkları karşısında huzursuzluğun gittikçe büyümesi
Ali ile Hidayetoğlu’nun
patoz işinde destekçilik bölümünde çalışmaya başlaması
Irgatların haftalık
yevmiyelerini almak için şehrin yolunu tutması
Ali’nin Fatma’yı bir
türlü aklından çıkaramayarak şehirde bulmayı umması ancak bulamaması
Şehre inen işçiler
arasında bulunan ve sıtma hastalığına tutulan Fatma’nın kendisine hap veren
ırgatla birlikte olması
Irgatbaşıyla
konuştuktan sonra ağaların öncelikle patoz ustasını daha sonra Zeynel’i ve Şamdin’i
işten atması
Ali ile Hidayetoğlu’nun
iş istemek için Yusuf’un çalıştığı fabrikaya gitmeleri ve Yusuf’un Ceyhan’a
usta olarak gönderildiğini öğrenmeleri
Irgatbaşının Ali ile
Hidayetoğlu’na Zeynel ile Şamdin’in yerine koltukçu olacaklarını söylemesi,
onların da bu işi kabul etmesi
Ali’nin ırgatbaşının
kızı Selvi’ye âşık olması
Harman yerine
dönüldükten sonra patoz makinesinde çalışan Ali’nin Selvi’yi köyüne götürme
hayalleri kurması
Yeni gelen patoz
ustasının zorlu çalışma şartlarına itiraz etmesi
Irgatbaşının kendi
çıkarları için işi hızlandırması
Ali’nin demetlerle
birlikte patoz makinesine düşmesi
Patoz ustasının
diretmelerine rağmen arabasının kirleneceğini düşünen Küçük Ağa’nın Ali’yi
hastaneye götürmeyi reddetmesi, tepkiler üzerine oradan kaçması
Aşırı kan kaybeden
Ali’nin ölmesi
Patoz ustasının, tüm ırgatları
jandarmaya doğru ifade vermeleri için uyarması
Kendilerine yapılan
haksızlıkları bir türlü hazmedemeyen ve intikam almak için harman yerine gelen
Zeynel ile Şamdin’in ırgatbaşını bulamayınca harman yerini ateşe vermeleri
Yusuf’un köyüne dönmek için
Ceyhan’dan Adana garına gelmesi
Yusuf’un Sivas’a
gidecek treni beklerken tren memuruyla sohbet etmesi
Yusuf’un tren
istasyonunda Hidayetoğluyla karşılaşması ve Ali’nin öldüğünü öğrenmesi
Usta mertebesine
ulaşabilmenin ve hayalindeki gaz ocağını alabilmenin gururunu taşıyan Yusuf’un
tek başına köye dönmesi
Köye geldiğinde olup
bitenleri Hasan’ın karısı ve kızına anlatması
Romandaki Kişiler
İflahsızın Yusuf
Yusuf, maddi
sorunlarının çözümü için umudunu gurbete bağlayan ve iki arkadaşıyla birlikte
Çukurova’ya çalışmaya giden yoksul bir köylüdür.
Karısının ve üç
çocuğunun geçimini köyde geçici işlerde çalışarak sağlaması mümkün değildir.
Çukurova’ya giden üç arkadaştan şehir görmüş olanı sadece Yusuf’tur.
Çukurova’dan köye sağ olarak bir tek o dönmüştür.
Yusuf psikolojik olarak
şehir yaşamına ayak uydurmayı başarabilmiştir. Bunda bireysel çıkarları söz
konusu olduğunda daima alttan almayı bilmesinin rolü büyüktür. İşinin ustası
olmak, okuma yazmayı öğrenmek için çaba gösterir. Gözü pek ve girişimci bir
kişiliği vardır.
Yusuf, şehre geldiği
ilk günden itibaren tutunma mücadelesine başlar. Terslenmelere, aşağılanmalara
aldırmaz. Amacına ulaşmak için her türlü zorluğa katlanır. Çünkü kararlıdır.
Şehrin gurbetçileri tüketme yolları olan içki, kumar, kadın gibi şeylerden uzak
durur. Arkadaşlarının durumuna üzülür ancak kendini daha çok düşündüğü için
onlar için pek bir şey yapmaz. Yusuf, arkadaşları gibi şehirde pek ezilmez,
aranan bir duvar ustası olur, okuma yazmayı öğrenir.
Yusuf, şehirliyle hep
ikiyüzlü bir ilişki içindedir. Önüne gelen engelleri hep bu ikiyüzlü ve kurnaz
tavrıyla yener. Zamanla bu davranışlar onda kişilik halini alır.
Pehlivan Ali
Ali, çalışmak için
Çukurova’ya giden üç arkadaştan biridir. Köyde iyi güreş tuttuğu için pehlivan
lakabını almıştır. Geniş omuzlu, uzun boylu, kaslı, iri yapılı bir
delikanlıdır. Fiziksel gücüne rağmen edilgen bir kişilik sergiler. Olaylar
içersinde bireysel irade gösteremez. Kendisine yapılan her hakaret ve
aşağılanmaya boyun eğer, sessiz kalır.
Ali, Yusuf gibi her
şeye kolayca uyum sağlayan, dalkavukluk eden, kolayca yalan söyleyebilen biri
değildir. Duygusal ve saf bir yapısı vardır. Bu saflığı ve bilinçsizliği başına
gelen olaylarda işin iç yüzünü kavramasına engeldir.
Başlarda Hasan’a daha
yakın görünen Ali, Yusuf’un teklifi üstüne Hasan’ı hasta yatağında kendi başına
bırakmıştır. Ali, gurbette kalacağı sürenin bir an önce bitmesini ve geri
dönmeyi ister. Şehir görmüş, para kazanmış olmanın gururuyla köyde dolaşmanın
hayalini kurar. En zayıf yönü kadınlardır. Köy kadınlarıyla şehirli kadınları
kıyaslar. Köyde bıraktığı sözlüsü şehirli kadınları görünce aklına bile gelmez.
Şehirde Fatma ve Selvi adındaki kadınlarla ilişki yaşar. Ancak gerek fabrikada
gerekse inşaatta çalışırken içki ve kumardan uzak durur.
Onun ölümü bireyin
değişen sosyal ve ekonomik yapı içersinde ne kadar değersizleştiğinin bir
göstergesidir. Ali, patoz makinesine ayağını kaptırınca Küçük Ağa, onu arabası
kirlenir diye hastaneye götürmeyi reddeder ve Ali, hazin bir biçimde kan
kaybından ölür.
Köse Hasan
Çukurova’ya çalışmaya
giden üç arkadaştan biridir. Aralarında en sessiz, en edilgen kişiliğe sahip
olandır. Evlidir. Hasan fabrikanın sulu koza bölümde sırılsıklam bir durumda
çalıştırıldığı için hastalanır ve işe gidemez duruma gelir. Bu hastalık onun
işten atılmasına neden olur. Ahırdan bozma evde son derece sağlıksız koşullarda
ölümü beklemeye başlar. Yola çıktığı iki arkadaşı ise onu öylece bırakarak
başka bir işte çalışmak üzere oradan ayrılırlar.
Köse Hasan,
beklenildiği gibi ölür. Bu ölüm ilk yenilgiyi, ilk terk edilmişliği, ilk
ezilmişliği temsil eder. Okuyucu Hasan’ın ölümüne tanık olmaz. Onun ölüm
haberi, geçmiş bir olay olarak Hidayetoğlu’nun ağzından aktarılır.
Kılıç Usta
Yusuf’a duvar
ustalığını öğreten Kılıç Usta, kırk beş yaşlarında, sağlam yapılı, kırpık
bıyıklı biridir. Tonyalı bu usta beş çocuk babasıdır. İşlerinde ve
düşüncelerinde dürüst, ahlaklı, ilkeli kalabilen nadir kişilerden biridir.
Sağlam bir ahlaki yapıya sahip olan usta, insan onurunu öne çıkaran ifadeler
kullanır. Bazen bilgece sözler eder. Asi ve onurlu bir yapıya sahiptir.
Zeynel
Zeynel, işçi haklarını
savunan bilinçli bir işçidir. Patoz işinde koltukçu olarak çalışır. İnsanlık
dışı davranışlara ve adaletsizliğe karşı çıkarak, cesur bir kişilik sergiler.
Bu nedenle sermaye sahipleri tarafından hiç sevilmez, onlar için sürekli korku
unsuru olur. Zeynel’in tepkileri toplumsal zorunluluğu kavramaktan uzaktır.
Onun tepkileri daha çok haksızlığa tahammül edemeyen kişiliği ile ilgilidir.
Hidayetinoğlu
Başlarda işsiz,
başkalarının sırtından geçinen, kumarcı, hırsız, kavgacı bir tip olarak
karşımıza çıkan Hidayetinoğlu, ilerleyen zamanda işçi kimliğiyle kendini
gösterir. O, bazen asalak, bazen hümanist, bazen de işbirlikçi tavırlar
sergiler. Para için Köse Topal’ı öldürür, ancak arkadaşlarının hasta bırakıp
gittiği Hasan’a yardımcı olur. Ayrıca Hasan’ın ve Ali’nin ölüm haberlerini
Yusuf’a getiren odur.
Patoz Ustaları
Ustalar, romanda
tecrübeli, nitelikli, bilgili işçilerin temsilcisi durumundadır. Bu ustalar
yazarın sürekli kahramanlarındandır. Teknik bilginin sağladığı bir ayrıcalığa sahiptirler.
Ustaların güçleri Çukurova tarımındaki yeni makineleşmeden kaynaklanmaktadır.
Teknik bilginin zor bulunan bir nitelikte olması, ustaların toprak sahibi
ağalar ve ırgatlar üzerindeki gücünü arttırmaktadır. Ustalar her ne kadar
sistemli, amaçlı bir sınıf bilinciyle hareket etmeseler de üreten ve ürüne
sahip olanlar arasındaki çatışmanın farkındadırlar.
Ağalar
Eserde karşımıza çıkan
ilk ağa Çukurova’ya çalışmaya gelen üç arkadaşın hemşerimiz dediği fabrika
sahibidir. Fabrika sahibi altmış yaşlarında, pörsük, yüzünde kıl kıl damarları
olan biridir. Geniş kenarlı fötr şapkası, lacivert elbiseleri, rugan
ayakkabıları vardır. Fabrika sahibi ağa Sivaslıdır. Ağa ayrıldığı köye çeşme ve
yol yaptırmış, bazı çocukları okutmuştur. Hemşerisi olan üç kişiye fabrikada iş
verir.
Ali ve Fatma’nın
gittiği çiftliğin ve binlerce dönüm arazinin sahibi Büyük Ağa ve onun yeğeni
Küçük Ağa romanda karşımıza çıkan diğer ağalardır. İki ağa da olaylarda çok az
yer almasına rağmen belirgin özellikleriyle dikkat çekerler. Hukuk okuyan ve
tifo geçirdiği için bir yıl fakülteye gidemeyen Küçük Ağa’nın kişiliği gelişmemiştir.
Zevk ve eğlenceye düşkündür.
Her iki ağa da amele ve
ırgatlarla şahsen muhatap olmazlar. Adamları aracılığıyla onları her anlamda
sömürürler. Ağalar için malları, onları işleyerek zengin eden işçilerden daha
değerlidir.
Kadınlar
Romanda adı geçen ilk
kadın Yusuf’un “Osmanlı avrat” dediği emmisinin karısı Dudu’dur. Yusuf’un her fırsatta yengesinin namusluluğundan söz
etmesine karşılık hakkında bazı dedikodular çıkmıştır.
Romandaki kadın
karakterlerden şantiye şoförünün karısı otuz yaşlarında, esmer bir kadın olan Hayriye erkek düşkünüdür.
Romanda önceleri
Ömer’in resmi nikâhsız karısı olarak karşımıza çıkan Fatma, kara gözlü, ince kaşlı, cilveli bir kadındır. Pek çok
erkekle ilişkiye girer. Çiftlikte ve tarlada çalışır. En son sıtmaya tutulur ve
perişan bir duruma düşer.
Diğer Kişiler
Şarkışlalı Yunus Usta, Veli,
fabrika sahibinin şoförü, odacısı, fabrikanın Arnavut kapıcısı, çıçır kâtibi,
çıçırda çalışan Güllü, mahalle bekçisi, Mustafa Çavuş, Laz Taşeron Rıza, Ömer
Zorlu, Ali ile birlikte tarlada çalışan Aptal Kızı, ırgatbaşının kızı Selvi, şantiye
şoförü, şantiye kâtibi, şantiye kantininin sahibi, Müteahhit Neşat Bey, Topal
Durmuş, Laz Ziya, Zaza, bakkal Hamit Ağa, Kürt Cemşir, Gülizar, inşaat
işçileri, Senem Bacı, Kürt Hürü, Halo Cafer, Kel Meryem, İncirlikli Asiye,
Adıyamanlı Fatma, Hüseyin Boşboğaz, Çocuk Fethi, Kürt Haydar, Çaycı Karamaça
Veysel, Yasin, Kemal Cesur, Hediye, jandarma onbaşısı, istasyon memuru,
Topsakalın Durmuş, Yusuf’un karısı ve çocukları, Köse Hasan’ın karısı ve küçük
kızı, Pehlivan Ali’nin annesi ve sözlüsü…
Mekân
Olayların yaşandığı mekân
geniş anlamıyla “Adana”dır.
Diğer mekânlar ise
şöyle sıralanabilir: Orta Anadolu’nun seksen evlik Ç. Köyü, köyün tren
istasyonu, tren, Dörtyolağzı, İnönü Meydanı, Taşköprü, Kuruköprü, işçi mahallesi,
Ötegeçe, Kalekapısı, ırgat pazarı, Taşçıkan sokağı, Adana Garı, çiftlik, tarla,
harman yeri, kooperatif, Ziraat Bankası, fabrika, ahırdan bozma ev, inşaattaki
baraka, Ömer Zorlu’nun evi, kahvehaneler, bakkallar kantinler
Romanda geçen mekânların
bazıları sadece isim olarak geçerken bazıları ise basitçe tasvir edilir.
Romanın ilk ve aynı
zamanda geçici mekânı trendir. Tren yolculuğu, ilk defa şehre gidecek olan üç
arkadaş için bir deneyim yeridir. Trende tanıştıkları kişiler onlara şehir ve
fabrika hakkında bilgiler verir.
Adana, o yıllarda tarım
endüstrisinin gelişmeye başladığı bir şehirdir. Anadolu’nun çeşitli
köylerinden, çalışmaya gelen işçilerin on binlerce dönüm arazinin pamuklarını
işleyen fabrikaların yeni üretim-tüketim biçimlerine ayak uyduramayıp sosyal ve
ekonomik durumları sarsılanların mekânıdır. Aynı zamanda yeni türeyen yarı
köylü yarı şehirli zenginlerin de mekânıdır.
Romanda tarla, fabrika,
inşaat gibi çalışma mekânları da hem fiziksel hem de işlevsel olarak kapalı
niteliklere sahiptir. Rüşvet, sömürü, aşağılama ile insani değerlere yapılan
saldırılar bu mekânları kuşatmıştır.
Tarla, anlatılan
olayların bütün ağırlığını taşıyan, yoksulluğun vardığı noktaları gösteren
canlı ve oldukça etkili bir işleve sahiptir. Geniş arazinin bir yerinde çapa
yapılırken başka bir yerinde buğday sapları patoz makinesine verilir. Romanda
gerilimi arttıran en önemli olaylar bu harman yerinde meydana gelir.
Fabrika, hem hedef hem
de korkulan mekân konumundadır. Fabrikanın tanıtıldığı bölümlerde güçlü bir
gözlem söz konusudur.
Romanda geçen bir diğer
mekân olarak yer alan inşaat da olay ve kişilerin geleceğinde önemli bir yere
sahiptir. Yusuf, duvar ustalığını burada öğrenir.
Romanda geçen diğer mekânlar
manzara ve dekor biçiminde tasvir edilmiştir.
Zaman
Olaylar sonbaharda
başlar ve kronolojik olarak anlatılan yaklaşık bir yıllık süreyi kapsar. Bu
süre içinde yer yer geriye dönüşler, şimdiki zamana ait anlatımlar ve gelecekle
ilgili hayaller ile üç boyutlu bir hal alır. Daha çok hatırlayışlardan ibaret
olan geriye dönüşler ayrıca yaşamın gerçekleriyle bağlantılı psikolojik
tahliller de içerir. İleriye dönük zaman kişilerin kurduğu hayallerde kendini
gösterir.
Olayların akışı,
zamanda atlamalar ve özetlemeler yoluyla sağlanırken, diyaloglarda haber verme
biçiminde aktarıldığı görülür. Ayrıca “gece
yarısı, ertesi gün, yarım saat sonra, sabahın altısında, yarın, öbür gece,
birkaç hafta sonra, günler geçiyor, saatler geçtikçe” gibi zaman
ifadeleriyle olaylara ve durumlara süreklilik kazandırılır.
Tema
Eserde emek-sömürü
çatışması; ezen-ezilen, köylü-şehirli, zengin-yoksul ekseninde işlenir.
Köylerinden Adana’ya büyük umutlarla çalışmaya gelen insanların sömürülüşleri
ve yaşadıkları zorluklar romanın temasını oluşturur.
Dil
ve Anlatım
Roman, olayların dışında
üçüncü şahıs tarafından “ilahi bakış açısı” ile anlatılmıştır. Anlatıcı
sınırsız görme ve bilme yetisiyle; yaşantıları, çatışmaları, sevinçleri,
üzüntüleri, acı ve mutlulukları bilen konumundadır.
Anlatıcı, olaylarda hiç
görülmeyen kişiler hakkında da bilgi sahibidir. Her şeyi bilmesine rağmen
genellikle gözlemci rolünde kalmayı tercih eder. Kişilerin yaptıklarını
yorumlamaz, yargılamaz.
Anlatıcı tarafsız bir
kişiliğe sahiptir. En çarpıcı olaylar, en çirkin durumlar ve adaletsiz
uygulamalar olurken bile araya girmez. Herkese aynı mesafede durur.
Yazar romanında
“diyalog (karşılıklı konuşma)”, “iç diyalog”, “iç monolog (iç konuşma)” gibi anlatım
tekniklerinden yararlanır. Bu diyalogların eser boyunca çok sık kullanıldığı
görülür. Romanda olayların akışı, kişilerin ruh hali, korkuları, endişeleri,
kurdukları hayaller, birbirleri hakkında ne düşündükleri büyük ölçüde
diyaloglardan ve iç konuşmalardan öğrenilir. Yazarın, kişileri ve toplumu,
konuşmalar yoluyla olduğu gibi yansıtma eğilimi, gerçekçilik anlayışının bir
sonucudur.
Romanda diyalog tekniği
dışında, düz anlatım ve özetlemelere de yer verilir. Yazar bu tarz anlatım
tekniklerine, genellikle olayın geçtiği mekânı tanıtmak veya bir şekilde adı
geçen kişiler hakkında bilgi vermek için başvurur.
Romanda yazarın konuşma
ağırlıklı, doğal, sade ve açık bir dil kullandığı görülür. Roman kahramanları;
halkın kullandığı deyimlerle, yerel ağızla ve gündelik dille konuşur. Romanda
küfürlü, argolu konuşmalar dikkat çeker.
Yazar, romanın
anlatımında akıcılığı sağlamak için şiir ve düzyazıyı birlikte kullanma yoluna
gider; şarkı ve türkülere yer verir.
Yazar romanında birçok
anlatım türü kullanır. Bunlar; “öyküleyici anlatım”, “betimleyici anlatım”,
“açıklayıcı anlatım”, “tanımlayıcı anlatım” ve “karşılaştırmalı anlatım”dır.
Yazarın romanında
pekiştirme, güçlendirme ve kavramları zenginleştirme gibi işlevlere sahip
ikilemeleri (efkârlı efkârlı, çalımlı
çalımlı, sine sine, dalıp dalıp) sıkça kullandığı görülür.
Halkın konuştuğu ve anladığı dille yazmaktan yana olan yazarın, romanında halkın kültür yapısını göstermek amacıyla atasözleri ve deyimler kullandığı görülür.
Genel Değerlendirme
Büyük ve hızlı sosyal değişikliklerin olduğu cumhuriyet devrinde Türk hikâye ve romanında sosyal yaşamın türlü konularına ve kesimlerine yer verilir. Sosyal konular içinde geniş bir yelpazeye ulaşan köy konusu yanında iş ve işçilerin yaşam şartları konusu da ilerleme kaydeder. Bu konuları değişik açılardan işleyen bir yazar kuşağı yetişir. Sosyal gerçekçiler olarak da anılan bu yazarların, roman ve hikâyelerinde realist bir bakış açısına yöneldiği görülür.
Türk romanında sosyal gerçekçiliğin ilk yansımaları 1930’larda başlar. Bazı yazarlar eserlerinde ikinci planda kalsa da sınıf çatışmalarına eserlerinde yer vermeye başlar. Ancak bunlar henüz sosyal gerçekçi yöntemlerle yansıtılmaz.
Tarımda makineleşme özellikle Çukurova’da itici güç durumuna gelir. Bu değişim toprağa bağlı insanların yapılarında da değişmelere yol açar. Köyün ilkel ve kapalı tarım ekonomisi artık insanlara yetmeyince, iş bölgelerine akın ederler. Böylece eski gelenekler, yaşam ve çalışma koşulları da değişir. Büyük bir yapısal değişim geçiren Türk toplumunun dönemsel gerçeği başlı başına bir sorun olarak ele alınır. Kırsal kesimden gelip büyük şehirlerde tutunma çabasındaki insanların çileli yaşamı bu dönem yazarlarının eserlerine konu olur.
Sosyal gerçekçi bir yazar olarak Orhan Kemal, bu romanında Çukurova’da gelişen bu yeni düzeni, bu düzen içersinde acı çeken, birbiriyle çekişen ve ezilen insanları anlatır.