Benim Adım Kırmızı Roman İncelemesi
Orhan Pamuk’un yazdığı Benim Adım Kırmızı adlı roman, ilk
olarak 1998 yılında yayınlanmış, çeşitli yayınevleri tarafından defalarca
basımı yapılmış, çeşitli dillere çevrilmiş, pek çok ödüle layık görülmüş bir
eserdir.
Romanın
Özeti
Olaylar, 16.yüzyılda Osmanlı
döneminde, nakkaşlar arasında işlenen bir cinayetle başlar.
Enişte Bey, padişah
tarafından bir kitap hazırlamakla görevlendirilir. Bu kitap resim ve nakışlarla
süslenecek, resimlerin hikâyeleriyle bütünleşerek bir sanat eseri olarak ortaya
çıkacaktır. Enişte Bey, baş ustalarıyla anlaşarak çalışmalara başlar.
Nakkaşlardan biri olan Zarif Efendi, bir gece gizemli bir biçimde öldürülür.
Şeküre, Enişte Bey’in
kızıdır. Kocası savaşa gitmiş ve dört yıldır geri dönmemiştir. Hasan, Şeküre’nin
kayınbiraderidir ve ona âşıktır. Kayınpederinin yanında sıkıntılı günler
geçiren Şeküre, çocuklarıyla birlikte babasının evine taşınır.
Romanın
kahramanlarından Kara, Anadolu’nun değişik yerlerinde devlet kurumlarında
çalışmış, kitaplar hazırlamış, resimle uğraşmış biridir. Şeküre’ye olan aşkını
zamansız açıkladığı için Enişte Bey tarafından evden kovulmuş on iki yıl sonra
geri çağrılmıştır. Çağırılış nedeni hazırlanan kitaptaki resimlerin hikâyelerini
yazmak ve Zarif Efendi’nin ölümüyle ilgili araştırma yapmaktır.
Kara, İstanbul’a
gelince yıllardır hayalini kurduğu eski aşkına yeniden kavuşmak ister. Şeküre
ise Enişte Bey’in evinde kitapla ilgili çalışma yapılırken onu gizlice
izlemektedir. Ester adındaki bohçacı kadın sayesinde haberleşirler. Ancak Şeküre’nin
bu ilişkiyle ilgili tereddütleri vardır.
Enişte Bey, nakkaşlık
sanatına âşık biridir. Yeni kitabı da Frenk usulü tekniklerle oluşturmak
istemektedir. Ancak bu konuda baş nakkaş Üstat Osman ile anlaşamamaktadır.
Üstat Osman, geleneksel kurallara bağlı biridir.
Dört ayrı nakkaş
kitapta yer alacak resimler için ayrı ayrı çalışmaktadır. Her biri farklı
yetenekte ve her biri farklı konuda kendini yetiştirmiş bu dört nakkaşın
isimleri Zarif, Kelebek, Leylek ve Zeytin’dir. Bu isimler onlara Üstat Osman
tarafından yeteneklerine göre verilmiştir.
Bunlardan Zarif, eski
usullere bağlı dindar biridir. Bir gün, bir resmin içinde küfür olduğunu
düşündüğü bir portre görür. Eve giderken tanıdığı biriyle karşılaşır ve bu
konudaki düşüncelerini anlatır. Bu kişi tarafında karanlık bir yerde öldürülür.
Kara, Enişte Bey’in evine
devamlı gelir gider olmuştur. Enişte Bey’in de Kara hakkındaki düşünceleri
değişmiştir. Bohçacı Ester’in haber getirip götürmesi sayesinde Kara ile Şeküre
arasındaki aşk yeniden canlanır.
Kara ile Şeküre bir gün
komşusunun terk edilmiş evinde buluşur. Bu sırada evde olan Enişte Bey’in evine
Zarif Efendi’nin katili gelmiştir. Aralarında geçen tartışma sonucu Enişte Bey,
katil tarafından öldürülür. Nakkaşlardan biri olan katil son resmi yanına
alarak gider. Eve dönen Şeküre, babasının ölüsüyle karşılaşır. Ancak bundan
kimseye bahsetmez. Bohçacı kadınla Kara’ya haber gönderir.
Kara, birkaç yalancı
şahitle kadıya gider. Kadıyı, Şeküre’nin kocasının öldüğüne inandırır ve boş
olmasını sağlar. Aynı akşam Kara ile Şekure evlenirler. Ertesi gün Enişte
Bey’in eceliyle öldüğünü söylerler. Bunu duyan kayınbirader gece yarısı kapıya
dayanarak gerçeği bildiğini Kara ile Şeküre’nin birlikte Enişte Bey’i
öldürdüğünü ve bunu kadıya anlatacağını söyler.
Kara, çareyi durumu
saraya anlatmakta bulur. Padişah, Üstat Osman’ı yanına çağırarak durumun
aydınlatılmasını ister. Katilin bulunması için üç gün süre tanır.
Şeküre, yalnız
kalmaktan korktuğu için kayınpederinin evine gider. Kara, saraydan çıktıktan
sonra Şeküre’nin yanına gider ve birlikte eve dönerler.
Kara, aynı gece kaybolan
son resmi ve katili bulmak için sırayla nakkaşların evlerine gider. Ancak
kaybolan resmi bulamaz. Birlikte Zeytin’in evine giderler ama onu evde
bulamazlar. Oradan Zeytin’in sürekli gittiği tekkeye giderler. Zeytin oradadır.
Önce sohbet ederler sonra Zeytin’i itirafa zorlarlar. Zeytin, Zarif’i ve Enişte
Bey’i öldürdüğünü kabul eder. Ardından nakkaşların boş bulunmasından
faydalanarak Kara’nın belindeki hançeri alarak onu yaralar ve oradan kaçar.
Zeytin, yolda tesadüfen
Şeküre’nin kayınbiraderi Hasan ile karşılaşır. Hasan, Zeytin’in elinde Kara’dan
aldığı hançeri görür. Hançer Hasan’a aittir. Tereddüt etmeden Zeytin’i öldürür.
Sabah, Şeküre Kara’yı
yaralı olarak bulur. Yaraları iyileşen Kara ile Şeküre geri kalan hayatlarını
birlikte geçirirler. Kayınbirader Hasan, şehri terk eder ve bir daha görülmez.
Padişahın istediği kitap bitirilemez. Çünkü yeni gelen padişah resme önem veren
biri değildir.
Romandaki
Kişiler
Enişte Bey
Yaşlı ve tecrübeli bir
nakkaştır. Padişahın isteği üzerine Batı tarzı resimli bir kitap hazırlama
işini üstlenir. Olaylar da bu kitabın hazırlanması üzerine gelişir. Enişte
Efendi, Batı tarzı sanata hayranlık duyan ve yeniliklerden yana olan bir
sanatçıdır.
Kara
Enişte Efendi’nin
yeğeni, Şeküre’nin çocukluk aşkıdır. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çalışmış 12
yıl İstanbul dışında yaşamıştır. Devlet kurumlarında kâtiplik yapmış, kitaplar
hazırlamış, resim sanatıyla uğraşmıştır.
Enişte Bey tarafından
yapılan çağrı üzerine kitap hazırlamaya yardımcı olmak için tekrar İstanbul’a
gelir. Kara’nın diğer bir görevi de öldürülen nakkaşlardan Zarif Efendi’nin
katilini bulmaktır.
Şeküre
Enişte Bey’in kızıdır. Kocası
savaşa gitmiş ve bir daha dönmemiş iki çocuklu güzel bir kadındır. Kara’nın
çocukluk aşkıdır.
Üstat Osman
Baş nakkaştır. Eski
geleneksel değerlere sıkı sıkıya bağlı bir sanatçıdır.
Ester
Herkesin hor gördüğü,
sadece işini görmek için kullandığı, Yahudi bohçacı kadındır. Sevgililer arasında
haberleşmeyi sağlayan kişidir. Geçimini kurnazlığıyla sağlamaktadır.
Zarif
Nakkaşhanenin en önemli
nakkaşlarından biridir. Geleneksel kurallara bağlı, dindar biridir. Tezhip
ustasıdır. Romanda olaylar onun öldürülmesiyle başlıyor.
Kelebek
Nakkaşhanenin önemli
nakkaşlarından bir diğeridir.
Zeytin
Sanatına âşık bir
nakkaştır. Kararsız ve düzensiz olduğu için üstat Osman tarafından yeteneksiz
olduğu düşünülüyor.
Leylek
Nakkaşhanenin bir başka
önemli nakkaşıdır. Diğerlerini küçümseyen kendini beğenmiş bir kişiliği vardır.
Erzurumlu Nusret Hoca
Geleneklere sıkı sıkıya
bağlı, sivri dilli, yeniliklere kapalı, Batı karşıtı düşünceleriyle tanınan
biridir. Resim yapmanın ve Frenk usullerinden yararlanmanın şeytanın bir oyunu
olduğuna inanan, bu tür resimlerin dine karşı olduğunu savunan biridir.
Hasan
Şeküre’nin
kayınbiraderidir. Şeküre’ye âşık, gözü kara biridir. Şeküre’nin kocası savaştan
dönmeyince ona karşı farklı duygular besler. Ancak bunun doğru olup
olmadığından emin değildir.
Mekân
Romanda sıkça
karşılaşılan yerler; İstanbul şehri, kahvehane, Yahudi’nin evi, İmam’ın evi,
Enişte’nin evi, nakkaşhane ve saraydır.
Romanda; birbiriyle
karşılıklı uzanmış ahşap evlerin arasında kalan dar sokaklardan, taş
duvarlardan, pencereleri ahşap kaplı evlerden, yoksul evlerinden, zengin
konaklarından, yüksek duvarların üzerinden sarkan cumbalardan söz edilir.
İstanbul şehrinin,
romanda sayılan özellikleri şehrin 16.yüzyıl gerçekleriyle uyumlu
görünmektedir. Yazar, romanda şehri sadece mimari özellikler açısından değil
sosyal yaşama dair diğer özellikler açısından da anlatmaktadır.
Zaman
Olaylar, 1591 yılının
soğuk ve karlı, dokuz kış gününde geçmektedir.
Romanın Türü
Eser, postmodern tarzda
yazılmıştır. Postmodern romanların
tarihe yöneldiği, kurguda entrika ve gizemi öne çıkardığı bilinmektedir.
Bir cinayetin
araştırılması ve tutkulu bir aşk üzerine kurgulanan romanda resim, mimari gibi
sanatlar üzerine görüş ve düşünceler de yer alıyor.
Romanın
Konusu
Osmanlı döneminde,
nakkaşlar arasında işlenen bir cinayetin aydınlatılması esnasında gelişen
olaylar ve olayların içinde yaşanan bir aşk hikâyesi anlatılmaktadır.
Dil ve Anlatım
Romandaki olaylar, çeşitli varlıkların kendi dilleriyle anlattıklarından bir bütün haline gelmektedir. Yazarın alışılmışın dışında bir anlatımı vardır. At, ağaç, para, ölüm, şeytan gibi insan dışı varlık ve kavramların da anlatıcı olarak yer aldığı toplam yirmi anlatıcının çeşitli itiraf, itiraz ve izahlarının belirli bir mantığa göre yerleştirildiği görülür. Romandaki isimlerin, tesadüfî ya da rastgele değil eserdeki konumlarına göre konulduğu anlaşılır.
Genel Değerlendirme
Postmodern anlayışla yazılan romanda olay, kahramanlar, zaman ve mekân çok başarılı bir biçimde işlenmiş. Olaylar ve durumlar farklı kişilerin gözünden farklı açılardan görülüyor, renkler konuşuyor, eşyalar konuşuyor, nesneler konuşuyor.
Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk’un en çok okunan ve en çok hayranlık duyulan eserlerinden biridir.