Kitabe-i Seng-i Mezar Şiiri İncelemesi
Kitabe-i Seng-i Mezar
I
II
III
Şiirin
Biçim Yönünden İncelenmesi
Şiir serbest nazım
tekniğiyle üç bölüm halinde yazılmıştır.
Şiirde ahenk; kelime,
ses ve bazı eklerin tekrarıyla (aliterasyon, asonans) sağlanmıştır. Dizelerin
bazısı kısa bazısı uzundur. Geleneksel ölçü ve uyak anlayışının dışına
çıkılmıştır.
Şiir sade bir dil; açık,
yalın ve akıcı bir anlatımla yazılmıştır. Şiirde herkesin anlayabileceği bir
dil kullanılmıştır.
Şiirin teması; ölümdür. Herkesi ilgilendiren bir konu
olduğu için şairin en bilinen şiirleri arasında yer alır. Garip akımının bakış
açısıyla yazılan şiir, bize hayatın anlamıyla ilgili önemli mesajlar verir.
Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi
Açıklama - Yorum
Üç bölümden oluşa
şiirin birinci bölümü, “Hiçbir şeyden
çekmedi dünyada Nasırdan çektiği kadar” sözleriyle başlıyor “Yazık oldu Süleyman Efendi’ye”
sözleriyle bitiyor. Süleyman Efendi, o zamana kadar ölümü üzerine şiirler
yazılan önemli kişilerin aksine, kendi halinde sıradan bir vatandaştır. Şiir
aynı zamanda halkın içinde mütevazı bir hayat süren insanların, yaşam biçimini
Süleyman Efendi’nin kişiliğinde gözler önüne seriyor.
Sosyal, siyasal,
bilimsel ve sanatsal pek çok sorunun konu edindiği, tartışıldığı, hatta
savaşıldığı bir ortamda Süleyman Efendi’yi en çok ilgilendiren konu ayağındaki
nasırdır. Öyle ki Allah’ın adını bir tek nasırı vurduğu zamanlarda anıyor.
Dindar biri değildir, ancak günahkâr da değildir. Kendi halinde, kimseye zararı
olmayan, büyük hırsların peşinden koşmayan, dünya meselelerine kafa yormayan
biridir Süleyman Efendi.
İkinci bölümde şair, Shakspeare’in
“Hamlet” adlı trajedisine atıfta
bulunuyor. Bölümde geçen “to be or not to
be” sözü, “mesele falan değildi öyle,
kendisi için” ifadesinde kendini
buluyor. Bu dizelerden Süleyman Efendi’nin “varoluş”la ilgili pek kafa
yormadığı sonucu çıkıyor.
Şair,“Bir akşam uyudu; uyanmayıverdi”
sözleriyle Süleyman Efendi için ölümlerin en güzelini seçiyor. Uzun süre acı
çekmeden, ölüm korkusu duymadan, aniden, adeta uykuya yatmış gibi gelen bir
ölümdür bu.
Süleyman Efendi’nin
ölümüyle ne gökler ağlamış, ne depremler olmuş, ne de dünya yasa bürünmüştür.
“Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar Haklarını
helâl ederler elbet” sözlerinden toplumun değer yargıları hakkında da bir
fikir sahibi olabiliyoruz. Bu sözlerden Süleyman Efendi’nin çevresi tarafından
sevilen ve sayılan bir kişi olduğu anlaşılıyor.
Üçüncü bölümde ölüm
rüzgâra benzetiliyor. Bu öyle bir rüzgârdır ki Süleyman Efendi’den geriye
hiçbir şey bırakmıyor.
“Artık ne torbasında ekmek
kırıntısı,
Her insan bir gün
ölecektir ve bir süre sonra da unutulacaktır. Ancak bazı şeyler vardır ki
insanı öldükten sonra da adını yaşatmaya devam eder. Bir ressam tablolarıyla,
bir müzisyen besteleriyle, bir oyuncu filmleriyle, bir yazar eserleriyle, bir
bilim adamı icatlarıyla, bir devlet adamı yaptıklarıyla anılır. Süleyman Efendi’den
ise kahve ocağına el yazısıyla yazdığı şu mısralar kalıyor; “Ölüm Allahın emri, Ayrılık olmasaydı.”
Şair bu dizelerle “yazının” kalıcılığını bir kez daha vurgulamış oluyor.
Bu şiir basit gibi
görünen, ancak içersinde derin anlamlar barındıran bir şiirdir. Ölüm herkesi
ilgilendiren bir olgudur. Ölüm konusunda ve ölenlerin arkasından pek çok şiir
yazılmış olmasına rağmen Orhan Veli’ye kadar hiç kimse çoğunluğu oluşturan
kişileri simgeleyen bir kişi için şiir yazmayı düşünmemiş, oysaki onların da
bir hayatı, bir değeri ve dünyada bir yeri vardır.
Şiirin başlığında (Kitabe-i Seng-i Mezar) ince bir nükte
görülüyor. Başlık Arapça ve Farsça kelimelerden oluşuyor ve sanki çok önemli
biri için yazılmış havası veriyor. Bu başlık aslında divan şairlerine ironik
bir eleştiri niteliği taşıyor.
Şiirin içinde geçen “to be or not to be” dizesinde ise Batıya
özenen şair, yazar ve aydınlara yönelik bir eleştiri (iğneleme) söz konusudur.
Şair, ölümü farklı bir açıdan işleyerek hem bizi düşündürüyor, hem de sıradan bir kişinin şiir yoluyla nasıl kalıcı olabileceğini bize gösteriyor.