Aylak Adam Roman İncelemesi
“Aylak Adam”, Yusuf
Atılgan’ın birinci basımı 1959 yılında yapılmış ilk romanıdır. Eser, mirasyedi
bir aydının içsel çatışmalarına dayanmaktadır. Roman, Yunus Nadi İkincilik
Ödülü’nü aldıktan sonra Varlık Yayınları arasında yayınlandı.
Romanın
Özeti
Romanın kahramanı C., 28
yaşında, maddi durumu yerinde, yalnız, huzursuz, işi gücü olmayan, babasından
kalan parayla geçinen, aylak bir gençtir. Her sabah evden çıkıp arkadaşı
Sadık’ın resim atölyesinde, sonra da sinema salonlarında veya İstanbul’un
çeşitli semtlerinde vakit geçirir.
Bir gece iki terziden
dayak yer ve yaralanır. Bu nedenle bir müddet sokağa çıkamaz. Sonrasında yine
Sadık’ın atölyesine gider. Orada Sadık’ın öğrencisi Sami’ye modellik
yapmaktadır. Atölyeden çıkınca yine kendisini sokaklara atar.
C., hayatını
bağlayabileceği ve kendisini mutlu edecek bir şeylerin peşindedir. Tanıştığı
kadınlardan her seferinde bir bahaneyle ayrılır. Kız arkadaşı Ayşe’yi bir iş
arkadaşıyla yolda yürürken görür. Ayşe utanır ve kızarır. C., bunu yanlış
yorumlar ve Ayşe’den ayrılır. Günlerini lokantalarda, sinemalarda, sokaklarda
geçirmeye devam eder. Yaşadıkları ve gördükleri onu çoğu kez kendi iç dünyasına
götürür. Geçmişini ve çocukluğunu hatırlar. Çocukluğunda yaşadıkları, onda
derin izler bırakmıştır. Onları bir türlü kafasından atamaz. Annesi, C. daha
küçükken ölmüş, onun yerini teyzesi Zehra almıştır. Bu nedenle hayatına giren
kadınlarda hep teyzesinden bir iz arar. Çünkü ona aşırı bir tutkuyla bağlıdır.
Bu nedenle diğer kadınlarla anlaşamamakta, ilişkileri hep kısa süreli
olmaktadır.
C. bir gün, Karaköy’de
bir pastaneye oturur. O sırada yolda yürüyen bir kızı beğenir. Günlerce kızı
izleyen C. kızın adının Güler olduğunu öğrenir. Kız bu takibin farkına varır, ancak
rahatsız olmaz. Kendisi de C.’ye ilgi duymaktadır. Bir gün buluşmaya karar
verirler.
Güler, her buluşmadan sonra
uzakta yaşayan arkadaşı B.’ye yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlatır. Ardından
hayaller kurarak evlenmeyi düşünür. C. ise evliliğe yanaşmayan biridir.
Güler’le güzel günler geçirirler ancak C.’nin karanlık bir yanı vardır. Bu
durum Güler’i tedirgin eder. Bir gün gezerlerken iki kişinin kendilerini
rahatsız etmesi, C.’yi öfkelendirir ve onlarla kavga etmesine neden olur. Güler,
onun bu durumundan korkar ve gider. Bir daha da dönmez.
Yaz mevsimi gelince C.
yazlık bir pansiyona gider. Orada eski kız arkadaşı Ayşe ile karşılaşır. İkisi
tekrar eski günlerine döner. Güzel günler geçirirler ama Ayşe, C. ile
aralarında yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlar. C.’nin takıntılarıyla
ilgili sorular sorar. C. çocukluğunu anlatır. Çocukluğunda babasıyla ve teyzesiyle
yaşadığı bazı şeyler onda derin izler bırakmıştır. Ayşe bunları dinlemeye bile
dayanamaz ve daha fazla anlatmamasını ister. Ancak C. anlatmaya devam eder. Yaz
sonlarına doğru Ayşe, C.’nin kendisini terk etmesini beklemeye başlar. Bu
duruma dayanamaz ve bir not bırakarak C.’den ayrılır. C. de notu okuyunca
kendini büyük bir yükten kurtulmuş gibi hisseder. Havaların serinlemesiyle
tekrar şehirdeki evine döner. Eski yaşantısı yeniden başlar. İçinde yine büyük
bir boşluk vardır. Bir gün arkadaşı Sadık’la yolda karşılaşır.
Romanın son bölümünde
C. daha önce Güler’in yanında gördüğü mavi yağmurluklu kızın peşinden koşar.
Aradığı kişinin o olduğuna emin olduğu için, onun bindiği otobüse yetişmeye
çalışır. Yetişemeyince bir taksinin önüne atlayıp onu durdurur. Taksiciye otobüsü
takip etmesini söyleyecekken taksicinin saldırısına uğrar ve kavga ederler. Bu
arada C. olay yerine gelen insanların arasında “O”nu kaçırdığını düşünür.
Kişiler
C.
Aylak Adam, baştan sona
C. karakteri üzerinde yoğunlaşan bir romandır. Tam ismi roman boyunca
okuyucuyla paylaşılmayan C. maddi açıdan rahat, bu nedenle çalışması
gerekmeyen, toplumdan ve toplumun değer yargılarından uzak yaşamayı tercih eden
biridir. C.’nin, romanda bahsedilen her şeyin merkezinde olduğu söylenebilir.
Kadınlar
Roman boyunca C.’nin
kadınlarla olan ilişkileri yaşanan olayların merkezinde yer alır. Ayşe ve Güler
ile yaşanan ilişkiler romanın en önemli boyutları arasında yer aldığı gibi, Rum
kızı, Amerikalı Laura, Sacide ve sokakta gördüğü kadınlarla yaşadığı kısa
süreli ilişkiler C.’nin kadınlara olan düşkünlüğünün birer göstergesidir.
C.’nin kadınlara karşı bu yaklaşımını karmaşık hale getiren unsurlardan biri de
kadınlara karşı yüzeysel ve geçici ilgisinin yanında, “hayattaki en önemli
arayışını” da yine bir kadın üzerine kurmasıdır.
Diğer Kişiler
Romanda fazla bir öneme sahip olmayan ancak bir şekilde yer alan kahramanlar şöyle sıralanabilir: Feyyaz, Ahmet (eski arkadaşları), Sadık, Kemal, Sami, Necmi, Fatma, Selma (ressam arkadaşları), Selim Haluk, Meliha, Nihat, C.’nin annesi, babası, teyzesi, berber, iki terzi, garsonlar, taksici, polis, lise müdürü, mühendis…
Mekân
Roman sık sık
tekrarlanan semt adlarından da anlaşıldığı gibi İstanbul’da geçer. Romandaki
belli başlı mekânlar; C.’nin evi, uğradığı meyhaneler, sinemalar, lokantalar,
resim atölyesi ve yazın gittiği yerler olarak dikkat çeker. Bu mekânlarda
1950’li yıllardan bugüne değişen şeyleri görmek mümkündür.
C.’nin yaşadığı
sorunlar içinde bulunduğu mekânlara bağlı olmasa da böyle bir karakterin ancak
modern bir toplumda büyük bir şehir kurgusu içinde yaratılabileceği gerçeği
önemli bir detaydır. Bu kurguya en uygun şehir de İstanbul’dur. C.’nin yaşamı
ve kişiliği İstanbul ile anlam bulur.
Zaman
Roman, 1950’li yıllarda geçer. Romanda zamanın önemli bir kullanımı; eserin dört ana bölümünde mevsimler üzerinden isimlendirilmiş olmasıdır. Yazar, “Kış” bölümüyle başladığı hikâyesini “İlkyaz”, “Yaz” ve “Güz”den oluşacak biçimde dört bölüm halinde anlatır.
Dil
ve Anlatım
Yazar, eserinde bilinç
akışı tekniği kullanarak, C.’yi yalnızca odak noktasına koymaz, aynı zamanda bu
karakterin iç dünyasını olabildiğince net bir şekilde okuyucuya sunar.
Romanın kurgusal yapısı
ve kullanılan bilinç akışı tekniği, romanın biçim açısından geleneksel roman
anlayışına göre “deneysel” bir yapıda olması anlamına gelir. Yazarın temiz,
akıcı bir Türkçe kullanması, çoğu durumda fiilleri konuşma dilinde kullanıldığı
gibi yazması, kitabın dil ve anlatım bakımından rahat okunmasını sağlar.
Romanın kurgusuyla
ilgili ilginç noktalardan biri, yazarın kullandığı anlatıcı ve bu anlatıcının
bazen kendini ifade ettiği parantezlerdir. Yazar, roman karakteri C.’nin iç
dünyasını okuyucuya mümkün olduğu kadar açık bir biçimde sunmaya çalışsa da
birinci şahıs değil, üçüncü şahıs anlatıcı ağzından yapar.
Romanın odak noktası C.
olsa da anlatıcı C. değildir. Farklı bir anlatıcı yapısı kullanan yazar, zaman
zaman C.’nin düşünce ve yorumlarıyla çelişen bir anlatıcı kullanır. Romanın
belli bölümlerinde onun dışarıdan nasıl göründüğünü göstermek için başka
karakterlerin yazdıkları da okuyucuya sunulur.
Romanın
konusu
Romanda yaşadığı
topluma “yabancılaşan” birinin yaşamından bir kesit verilmiş, yani
“yabancılaşma” konusu işlenmiştir.
Genel
Değerlendirme
Romanda kullandığı
teknikler sayesinde başkarakteri hem kendi bakış açısından, hem de etrafındaki
kişilerin gözünden anlatan yazar, roman boyunca modern hayatın anlamsızlığını,
değer yargılarının ikiyüzlülüğünü ve gerçek bir mutluluğun farklı
olasılıklarına değinir.
Türk edebiyatında diğer hiçbir yazarla olmadığı kadar Yusuf Atılgan ile özdeşleşen “bilinç akışı” tekniğinin ustalıkla kullanılması romanın en önemli özelliğidir. Romanın farklı bir özelliği de bulunduğu topluma “yabancılaşma” kavramının yazar tarafından farklı bir bakış açısıyla ve farklı bir üslupla işlenmesidir.