Ziya Paşa Terkib-i Bend İncelemesi
Bir katre içen çeşme-i pür-hûn
fenâdan
Âsûde olam dersen eğer gelme cihâne
Sâbit-kadem ol merkez-i me’mûn-ı rızâda
Dursun kef-i hükmünde terâzû-yı
adâlet
Her kim ki arar bû-yı vefâ tab’-ı
beşerde
Bî-baht olanın bağına bir katresi
düşmez
Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs
olanlar
Her âkıle bir derd bu âlemde
mukarrer
Hâlletmediler bu lûgazın sırrını
kimse
Kıl san’at-ı Üstâd’ı tahayyürle
temâşâ
İdrâk-i me’âlî bu küçük akla
gerekmez
Ziya Paşa
Günümüz
Türkçesiyle
Yokluk kanıyla dolu
çeşmeden bir damla içen, bir daha bela yağmurundan başını alamaz.
Eğer mutlu olayım
dersen dünyaya gelme, (çünkü) meydana düşen kaza taşından kurtulamaz.
Korku ve yalvarma
dairesinden kurtulup razı olmanın (hoşnutluğun) emniyetli merkezinde sabit
ayaklı ol.
Ceza gününün
mahkemesinden korkun varsa hükmünün elinde adalet terazisi bulunsun (yargıların
adaletli olsun)
İnsanın yaradılışında
vefa kokusu arayan kişi, Hüma kuşunun gölgesinde devlet (mutluluk) arayan
kişiye benzer.
Gökten yağmur yerine
inci ve elmas yağsa bahtsız olanın bağına bir damlası (tane) düşmez.
Eksik kişiler olgun
kişileri çekemez, (çünkü) yarasanın gözü ışıktan incinir (rahatsız olur).
Her akıllının bu âlemde
bir derde uğrayacağı kararlaştırılmıştır, akıllılar topluluğundan rahat yaşamış
var mı?
Erdemli kişilerden,
filozoflardan bin kafile geçti, bu bilmecenin sırrını kimse halledemedi.
Eğer arif (anlayışlı
kişi) isen nasıl ve niçin deme, Üstad’ın sanatını hayretle seyret.
Yüce anlamı idrak etmek
bu küçük akla gerekmez, zira bu terazi (akıl) o kadar ağırlığı çekmez.
Eser
Hakkında
Ziya
Paşa’nın
Terkib-i Bend’i her biri 10 beyit ve
bir vasıta beyitten oluşan 12 bentlik bir manzumedir. Bağdatlı Ruhi’nin
Terkib-i Bend’ine nazire olarak yazılan eserin geneline bakıldığında biçim ve
içerik olarak geleneksel anlayışı sürdürdüğü görülür. Tahlil edilen bent “4. Bent”tir.
Şiirin
Biçim Yönünden İncelenmesi
Nazım
biçimi: Terkib-i Bend’tir.
Nazım
birimi: Şiir beyitlerden ve onların birleşimi bentlerden
oluşmaktadır. Son beyitler vasıta beyittir.
Ölçüsü:
Aruz
ölçüsünün “mef û lü / me fâ î lü / me fâ î lü fe û lün” kalıbıyla yazılmıştır.
Uyak
düzeni: “aa / xa / xa / xa / xa / xa / xa / xa / xa / xa /
bb” biçimindedir.
Şiirin
Ahenk Unsurları (Uyak ve Redifler)
---fenâdan
---gerekmez
Şiirdeki
Diğer Ahenk Unsurları: Şair, uyak ve rediflerin dışında
ses tekrarı olan aliterasyonlardan (ünsüz seslerin tekrarı) ve asonanslardan
(ünlü seslerin tekrarı) yararlanmıştır. Ayrıca bazı kelimelerin tekrarıyla da
(bir-bir, kim-kim, bu-bu, olam-ol-olup… gibi) hem ahengi arttırmış, hem de
anlamı pekiştirmiştir.
Şiirin
teması: Dünyanın geçiciliğidir.
Şiirin
İçerik Yönünden İncelenmesi (Açıklama – Yorum)
1.
beyit
Bir katre içen çeşme-i pür-hûn
fenâdan
(Yokluk kanıyla dolu
çeşmeden bir damla içen, bir daha bela yağmurundan başını alamaz.)
Şaire göre içinde
yaşadığımız dünya sıkıntılar, belalar ve acılarla doludur. Dünyaya gelen herkes
bu dertleri çekmek zorundadır. Bu nedenle tüm eziyet ve sıkıntılara hazır
olmalı ve bu durumu kabullenmelidir. Şair, kendi hayatı sıkıntılarla geçtiği
için dünyaya karamsar bir açıdan bakıyor. Aslında şair, bu dizelerde kendine
sesleniyor.
“Bâran-ı belâ (bela
yağmuru) sözünde teşbih (benzetme) sanatı (bela yağmura benzetilmiş) vardır.
“Pür-hûn fenâ” sözünde istiare (kan dolu çeşmeden kasıt dünyadır) sanatı
vardır.
2.
beyit
Âsûde olam dersen eğer gelme cihâne
(Eğer mutlu olayım
dersen dünyaya gelme, (çünkü) meydana düşen kaza taşından kurtulamaz.)
Bu beyit, ilk beyitte
dile getirilenlerin, farklı kelimelerle tekrarı niteliğindedir. Bu beyitte,
dünyada gerçek mutluluğun bulunamayacağı, her şeyin gelip geçici olduğu
vurgulanıyor. Şair, tasavvuf geleneğinden gelmemesine rağmen tasavvufun
etkisiyle dünyanın geçiciliğini vurguluyor.
Kaza, insanın başına
gelebilecek can ya da mal yitimine yol açan kötü olay demektir. Meydandan
kasıtsa dünyadır. İnsanın başına her an bir kaza gelebilir. Dünyaya gelen
herkes er geç istenmeyen olay ve durumlarla karşılaşacaktır. Şaire göre bundan
kaçış yoktur.
“Meydan” dünya
anlamında, “seng-i kaza” bela anlamında kullanılmıştır; mecaz sanatı vardır.
3.
beyit
Sâbit-kadem ol merkez-i me’mûn-ı
rızâda
(Korku ve yalvarma
dairesinden kurtulup razı olmanın (hoşnutluğun) emniyetli merkezinde sabit
ayaklı ol.)
Şair, insanlara daha
doğrusu kendine tavsiyelerde bulunuyor. Yüksek makamda bulunanlara ya da
yetkililere yalvarmaktansa sahip olduklarınla yetinmenin daha onurlu bir tutum
olacağını savunuyor. İnsan hak etmediği mevkilere gelirse hiçbir zaman korku ve
yalvarmadan kurtulamaz. Eğer insan sahip olduklarına şükreder ve kaderine razı
olursa rahat ve güvende olur. Şairin, hayatı buyunca kimseye minnet etmediği,
doğru bildiğini yapmaktan şaşmadığı, dürüstlükten ayrılmadığı bilinmektedir.
4.
beyit
Dursun kef-i hükmünde terâzû-yı
adâlet
(Ceza gününün
mahkemesinden korkun varsa hükmünün elinde adalet terazisi bulunsun -yargıların
adaletli olsun- )
Şair, bu beyitte adaletin
önemini vurguluyor. Hangi makam ve mevkide olursa olsun, hangi işte çalışırsa
çalışsın, herkes işini doğru dürüst yapmak zorundadır. Eğer ki insan
yetkilerini kötüye kullanırsa; hem bu dünyada hem de öbür dünyada bunun cezası
ağırdır. İnsan yaşadığı müddetçe doğruluk ve adaletten ayrılmamalıdır.
Bu beyitte; “adalet,
terâzû (terazi), mahkeme, kef-i hükm (hükmün eli), havf (korku) ve ceza
kelimeleri arasında tenasüp sanatı (anlamca birbiriyle ilgili sözcüklerin bir
arada kullanması) vardır.
5.beyit
Her kim ki arar bû-yı vefâ tab’-ı
beşerde
(İnsanın yaradılışında
vefa kokusu arayan kişi, Hüma kuşunun gölgesinde devlet (mutluluk) arayan
kişiye benzer.)
Şaire göre, bu dünyada
kimseye güvenmemek gerekir. En güvendiğiniz kişiler bile hiç ummadığınız bir
anda size yanlış yapabilir. Bunun tarihte pek çok örneği vardır. Yıkılmaz
sanılan pek çok kişi en yakındakilerin ihanetiyle sırtından vurulmuş,
düşmanlarının yapamadığını en yakınları yapmıştır. “Taş uzaktan gelmez” atasözü
boşuna söylenmemiştir.
Bu beyitte geçen “Hüma”
masallarda geçen efsane bir kuştur. Böyle bir kuştan medet ummakla insanlarda
vefa aramak aynı şeylerdir. Yani ikisi de imkânsızdır. Şair de hayatı boyunca
en güvendiği insanlar tarafından ihanete uğramış, bu nedenle çeşitli sıkıntılar
yaşamış biridir.
6.
beyit
Bî-baht olanın bağına bir katresi
düşmez
(Gökten yağmur yerine
inci ve elmas yağsa bahtsız olanın bağına bir damlası (tane) düşmez.)
Bazı insanın işleri bir
kere ters gitmeye görsün, bütün terslikler onu bulur. Başı bir türlü beladan
kurtulmaz. Herkes dünyanın nimetlerinden faydalanırken ona bir damlası bile
düşmez. Bu durum biraz da insanların bakış açısına bağlıdır. Kimisi yokluk
içinde bile sahip olduklarına şükrederken kimisi de tüm varlığına ve
zenginliğine rağmen bulunduğu durumdan şikâyetçi olmaya devam eder. Şair, zaman
zaman sıkıntıya düşmüş biri olarak, durumundan hiç de hoşnut değildir.
7.
beyit
Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs
olanlar
(Eksik kişiler olgun
kişileri çekemez, (çünkü) yarasanın gözü ışıktan incinir.)
Hak etmediği halde
yüksek mevkilere gelen kişiler bunun eksikliğini her zaman hisseder, sürekli
bunun ezikliğini yaşarlar. Bu nedenle hak ederek yüksek makamlara gelenleri
hiçbir zaman çekemezler. Nasıl ki yarasalar ışıktan rahatsız olursa onlar da
olgun, bilgili kişilerden rahatsız olurlar.
Şair bu beyitte “ziya”
kelimesini iki anlamda hem “ışık” hem de kendi ismi olarak kullanıyor. Tevriye
sanatı (bir kelimeyi iki anlama gelecek şekilde kullanma) vardır.
8.
beyit
Her âkıle bir derd bu âlemde
mukarrer
(Her akıllının bu
âlemde bir derde uğrayacağı kararlaştırılmıştır, akıllılar topluluğundan rahat
yaşamış var mı?)
Şaire göre bilgi ve
akıl insana diğer canlılarda olmayan bir sorumluluk yüklemiştir. Okuyan,
öğrenen ve düşünen insan dünyadaki güzelliklerin yanında yaşanan
çirkinliklerin, yanlışlıkların ve adaletsizliklerin de farkına varır. Bu da
insana büyük bir sorumluluk yükler. Bilmeyen, görmeyen ve duymayan insanlarsa
kendi dünyalarında rahat ve mesut yaşar. Bu nedenle akıllı ve bilgili
insanların bu dünyada rahat ve huzur içinde yaşaması mümkün değildir.
Burada geçen “gürûh-ı
ukâla (akıllılar topluluğu)” tamlaması dikkat çekicidir. Aslında böyle bir
topluluk yoktur. Şair burada tarihteki tüm akıllı, bilgili, düşünen kişileri
kastediyor.
Beyitte geçen “derd” ve
“rahat” kelimeleri arasında tezat sanatı vardır.
9.
beyit
Hâlletmediler bu lûgazın sırrını
kimse
(Erdemli kişilerden,
filozoflardan bin kafile geçti, bu bilmecenin sırrını kimse halledemedi.)
İnsan aklı pek çok
sorunu çözmek ve pek çok şeyi anlamak için yeterlidir. Ancak insan aklının
çözemeyeceği sırlar da vardır. İşte şair, bu sırlara dikkat çekerek tarihte pek
çok akıllı insanın, erdemli kişinin ve filozofun bu sırları çözemediğini
söyler. Çözülemeyen sırlardan kasıt; şairin daha önceki dizelerde dile
getirdiği dünyaya geliş nedenimiz, makam mevki hırsı, insanın başına gelen bela
ve sıkıntılardır.
10.
beyit
Kıl san’at-ı Üstâd’ı tahayyürle
temâşâ
(Eğer arif (anlayışlı
kişi) isen nasıl ve niçin deme, Üstad’ın sanatını hayretle seyret.)
Dünya ile ilgili
sırları aklıyla çözmeye çalışanların hiçbir zaman rahat ve huzur yüzü görmeyeceğini
iddia eden şair, “bunların tek çözümü Allah’a sığınmaktır” diyor. Arif olan,
yani anlayışlı, sezgileri kuvvetli kişi nasıl ve niçin sorularını bir tarafa
bırakarak Allah’ın yarattıklarını hayretle seyretmelidir. Bu beyitte Allah,
üstada; evren de sanat eserine benzetilmiştir. Açık istiare vardır.
11.
beyit (vasıta beyit)
İdrâk-i me’âlî bu küçük akla
gerekmez
(Yüce anlamı idrak
etmek bu küçük akla gerekmez, zira bu terazi (akıl) o kadar ağırlığı çekmez.)
Şair, bu beyitte de
önceki beyitlerdeki gibi insan aklının bazı sırları çözemeyeceği ve
anlayamayacağı kanaatindedir. Çünkü insan aklı bu sırları taşıyacak nitelikte
değildir. Evren karşısında insan aklı çok küçük kalmaktadır.
Bu beyitte “terâzû
(terazi)”, “akıl” anlamında kullanılmıştır açık istiare vardır.
Bu beyit vasıta beyit
olduğu için bir sonraki bentte de benzeri konuların dile getirileceği
anlaşılıyor.
Dil
ve Anlatım
Terkib-i Bend, genelde
yazıldığı dönemin (18. Yüzyıl) dil ve anlatım özelliklerini taşımaktadır.
Beyitlerin çoğu atasözü niteliği taşımaktadır. Şiirin dili, Arapça ve Farsça
kelimeleri barındırmasına rağmen anlatım akıcı ve anlaşılır bir niteliktedir.
Şair, söz sanatlarına ve anlaşılması güç tamlamalara yer vermemiştir.
Genel
Değerlendirme