Sisler Bulvarı Şiiri İncelemesi
elinin arkasında güneş duruyordu
sisler bulvarı’na akşam çökmüştü
sisler bulvarı’nda seni kaybettim
sisler bulvarı’nda öleceğim
sisler bulvarı’ndan geçtim
sırılsıklamdı
bir gemi beni afrika’ya götürecek
sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
eğer sisler bulvarı olmasa
sisler bulvarından geçmediğim gün
Şiirin
Biçim Yönünden İncelenmesi
Nazım
birimi: Şiirin tamamı 9 bentten (bölüm) oluşmuştur.
Ölçüsü:
Şiir,
serbest ölçüyle yazılmıştır.
Şiirin
teması: Yalnızlıktır. (Ancak yalnızlıkla birlikte ölüm
korkusu, sevgiliye duyulan özlem, anılar, kaçma isteği ve aşk acısı iç içe
işlenmiştir.)
Şiirin
Ahenk Unsurları
Şair, alışılagelmişin
dışında ses ve kelime tekrarları, düzensiz sıralanmış uyak ve rediflerle bir
ahenk oluşturuyor.
Bunlardan bazıları: “duruyordu”,
“ölüyordu”, “gülüyordu”, “üşüyorduk”, “öpüşüyorduk”
(uyak-redif)
“çığlık
çığlığa”, “iç içe”, “öksüz ben öksüzüm” (ses tekrarı)
“ağlamayacaksın!
ağlamayacaksın” (kelime tekrarı)
Ayrıca “sisler bulvarı” on defa tekrar
ediliyor. Bu da şiire hem ahenk hem de anlam yönünden bir bütünlük
kazandırıyor.
Şiirin
Anlam Yönünden İncelenmesi (Açıklama – Yorum)
Sis, şiirde “gerilimi,
belirsizliği, tehlikeyi, kaçışı, yalnızlığı ve ölümü” temsil etmektedir. Bütün
bunların birleştiği yer olan bulvar da adını buradan alır. Şiirdeki zaman (gece,
sonbahar) da sis ögesini destekleyecek şekilde verilmiştir.
Sis olayı İstanbul’da
sıkça rastlanan bir durumdur. Sis, İstanbul için özel bir durum ifade eder.
Şehir normalde bile büyük ve korkutucu iken bir de sise büründüğü zaman çok
daha ürpertici ve boğucu bir duruma gelir.
Şair, bu şiirini kendi
ifadesiyle “Paris dönüşü, Lâleli’de pansiyoner olarak kalırken, sonbahar
sisleri basıp, sokak lambaları puslu puslu yandığı zaman yaptığı yürüyüşlerde,
bir yandan Paris günlerini, bir yandan sevdiği kızı, bir yandan da gerilimli
hayatını düşünerek” yazmıştır.
Şiir, “elinin arkasında
güneş duruyordu” dizesiyle başlar. Bu dizede doğrudan sevgiliye bir seslenme
vardır. Ardından gelen dizelerde bu “biz”e döner ve birlikte yaşanmışlıklar sanki
anılar anlatılıyormuş gibi aktarılır.
elinin arkasında güneş duruyordu
Birinci bölümde
sonbaharın etkisiyle şairin üzerinde üşüme hissi ve buna bağlı olarak çevresini
algılayış biçimi yansıtılmaktadır. Şair, sevgiliyle ve onun elinin ardındaki
güneşle ısınacağını düşünüyor. Ancak güneş, doğayı da şairi de ısıtmaya
yetmiyor. Bulvarda bir ağaç sonbaharın etkisiyle yapraklarını döküyor, yavaş
yavaş ölüyor. Şair, bu ağaçla kendisi arasında bir bağlantı kuruyor. Sevgilinin
elinin arkasında duran güneş, şehrin camlarından yansırken sanki kaygısız
gülüyor. Çünkü bu yansıma onlarda bir parlaklık, gülümseyen bir insanın
yüzündeki aydınlanma hissini çağrıştırıyor. Şiirin bu bölümünde hem bulvardaki
ağaç hem de şehrin camları kişileştiriliyor.
Şair, sonbaharın
etkisiyle ölüp gitmekte olan doğaya rağmen aşkı ve onun doğurduğu sıcaklığı
hissetmektedir. Bu sıcaklığın bir ifadesi olarak da her köşe başında
öpüşmektedirler. Ancak bu öpüşmeler şairin ya hayalinde gerçekleşmekte ya da
şair, geçmişte yaşadığı günleri anımsamaktadır.
sisler bulvarı’na akşam çökmüştü
Güneşin varlığı insana
kendini güvende hissettirir. Batışı ise tehlikeyi, yalnızlığı ve korkuyu
getirir. Sisler Bulvarı’na çöken akşamın insanda uyandırdığı bu duygular,
şairin çoktandır omuzlarında bir yük gibi taşıdığı duygulardır. Şair,
karanlığın çökmesiyle kendini daha da yalnız hisseder. Bunu da “kesik birer kol gibi yalnızdık”
dizesiyle özgün bir biçimde dile getirir. Şair bu dizede “yalnızım” demiyor,
“yalnızdık” diyor. Sevgilisinin de yalnızlık çektiğini düşünüyor.
Dağlarda yaşayan
insanlar ateş yakarak karanlığın getirdiği olumsuz duygulardan ve tehlikelerden
korunur. Deniz fenerleri de gemilere yol gösterir. Ancak bulvarda ne ateşler
yanıyor ne de deniz feneri var. Şair, karanlığa karşı sevgilisinin gözlerini
arıyor, yalnızlık duygusundan kurtulmak için birbirlerinin gözlerine sığınmak
istiyorlar.
sisler bulvarı’nda seni kaybettim
Bulvara çöken karanlık
ve sis, şairin sevgilisini kaybetmesine neden olmuştur. Gerçekte böyle bir
durum olamaz. Şair, bu dizelerde karanlığın çökmesiyle birlikte yalnızlık,
korku ve endişenin aşk duygusunun önüne geçtiğini ifade ediyor olmalı. Şair, o
kadar yoğun duygular içindedir ki sokak lambalarının öksürdüğünü, bulutların
yürüdüğünü sanır. Şairin algılayış biçimi de değişmeye başlamıştır. Şair,
kendini kaybolmuş gibi hisseder. Bunu da “terk
edilmiş çocuk” ifadesiyle dile getirir. Şairde yalnızlık ve kaybolmuşluk
duygusu o kadar ağır basmaktadır ki bir an önce bu şehirden kaçıp kurtulma
hissine kapılır. Bunu da trenle yapmayı düşünür. Tren burada kaçışın bir
simgesidir. Aslında şairin kaçmak istediği yalnızca bu şehir değildir. Şair,
aynı zamanda yaşadığı duygulardan, dolayısıyla kendinden de kaçmak
istemektedir.
sisler bulvarı’nda öleceğim
Şair, uzun yıllar
siyasi görüşlerinden dolayı takibe, kovuşturmaya ve tutukluluğa giden bir süreç
yaşamış, bütün bunlar onda derin izler bırakmıştır. Şairin bilinçaltına
yerleşen ölüm korkusu ona film sahnelerini andıran bir ölüm düşündürür. “Sol
kasığından vurulacak, yere düşünce gözlükleri kırılacak, sevgilisi rüyasında
görüp çığlık çığlığa uyanacak, sabah kapısı çalınacak, elinden tutup
getirecekler, onu görünce taş kesilecek, ağlayamayacak” Tıpkı filmlerdeki gibi…
sisler bulvarı’ndan geçtim
sırılsıklamdı
Şair, ölümünü bir film
sahnesi gibi hayal ettikten sonra tekrar gerçek hayata döner. Sisler Bulvarı sırılsıklamdır, kaldırımlar parlamaktadır.
Bu durum şairi anılarına götürüyor, gözleri dalıp gidiyor. Şair, anılarından kurtulmak
için bir bardak şarapta kaybolmak istiyor. Şarap burada bir kaçışın ve
kayboluşun simgesi olarak karşımıza çıkıyor. Şair, gece bekçilerine saatin kaç
olduğunu soruyor. Çünkü vakit hayli ilerlemiş, sokaklarda sadece gece bekçileri
kalmıştır.
Şair, her ne kadar kendini
kimsesiz ve yalnız görse de sığınabileceği bir ev vardır. Ancak bu ev kendini
yeterince güvende hissetmesine yetmemektedir. Çünkü şair, ölüm korkusunu çok
yoğun bir biçimde yaşamaktadır. Sis burada belirsizliği ifade eder. Şair, gizli
bir tehlikenin kendini takip ettiğini sanmaktadır.
bir gemi beni afrika’ya götürecek
Bu bölümde, şairin “yaşadığı
coğrafyadan uzaklaşma isteği” daha da belirginleşiyor. Şair, gizemli bir kıta
olan Afrika’ya, adı bilinmeyen gizemli bir gemiyle gitmek istiyor. Bu bir
“kayboluşun” ifadesidir. Şair, bilinmeyen bir ülkeye, bilinmeyen bir gemiyle
giderek, kaybolmak istiyor.
Şairin Kazablanka’da
bir gün kalması ve Sisler Bulvarı’nı hatırlaması da sevgilisiyle ilgilidir. Kırmızı
Melek (L’ange Rouge), şairin Fransa’da seyrettiği sıradan bir filmdir, ancak
filmdeki aynı adlı şarkı onu çok etkilemiştir.
Şair, karmaşık duygular
içindedir. Şaire her şey sevgilisini hatırlatmaktadır; şarkılar, yağmur, lodos
hep sevgiliyi hatırlatır ve ona acı verir. Bu yüzden şair, sevgiliyi
hatırlamakla unutmak arasında gidip gelmekte, karmaşık duyguları bir arada
yaşamaktadır.
sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
Şair, bu bölümde
hayallerinden sıyrılarak gerçek dünyaya dönmektedir. Sisler Bulvarı, içindeki
her şeyiyle kişileştirilmekte ve şairin kendisiyle özdeşleşmektedir. Bu
dizelerde şair, sanki Sisler Bulvarı’nı değil de kendini anlatmaktadır.
Şairdeki yalnızlık duygusu
gittikçe derinleşmektedir. Yalnızlık, şair için öyle dayanılmaz bir hale
gelmiştir ki her nesneyi, her varlığı yalnız ve acı çekiyormuş gibi
algılamaktadır. Öyle ki bütün İstanbul onunla birlikte ağlamaktadır. Yalnızlık
ona ölümü ve çok değer verdiği şiirlerini bile yakmayı düşündürür.
eğer sisler bulvarı olmasa
Sisler Bulvarı her
yönüyle sevgiliyi hatırlatmaktadır. Dolayısıyla burası şairi hayata bağlayan
“bir delilik yapmaktan” alıkoyan bir yerdir.
Şairin bir delilik
yapmasına engel olan nedenlerden biri de sabah ezanında yağmurun yağmasıdır.
Sabah ezanı gün doğumuna yakın okunur, aynı zamanda yeni bir günün başlangıcı
sayılır. Yağmurun da insan üzerinde sakinleştirici bir etkisi vardır. Bütün
bunlar onu hayata bağlayan bir nitelik kazanır.
Bu bölümde de şair,
hayalinde bir film sahnesi canlandırmaktadır; “bir delilik yapar, on beş sene
hüküm giyer, dördüncü yılında kaçarken vurulur” Gerçekte ise bunların hiç biri
yaşanmaz. Şair, kendisi için farklı ölüm sahneleri kurgulamaktadır.
sisler bulvarından geçmediğim gün
Şair, son bölümde yine
hayallerinden sıyrılarak gerçek dünyaya dönüyor. Sisler Bulvarı, şairin
yaşadığı aşk ve onun çevresinde gelişen gerilim, kaçış, kayboluş, ölüm ve
yalnızlık duygularının hepsini birden yansıtan bir yerdir. Bu yer şairle iyice
özdeşleşiyor. Öyle ki Sisler Bulvarı’ndan geçmediği zaman kendini öksüz gibi
hissediyor. Ancak şairin kafası karışıktır. Kaçmakla kalmak arasında kalmıştır.
Tren düdükleri ona kaçmayı çağrıştırırken Aksaray’da ışıklar yanıyor, Sisler Bulvarı’na
insanlar gelmeye başlıyor. Şair, artık duygularını susturamıyor. Böylece Sisler
Bulvarı’nda bir gece daha bitmiş oluyor.
Dil
ve Anlatım
Şiirde oldukça sade,
açık ve yalın bir dil kullanılıyor. Anlamı bilinmeyen hiçbir kelime yok.
Şairin belirli ve
yerleşik yazım kurallarına uymadığı görülüyor. Noktalama işareti olarak “sisler
bulvarı’na”, “yenikapı’da”, “afrika’ya”, kazablanka’da”, “istanbul’du”,
“aksaray’da” kelimelerinde “kesme işareti”; “ağlamayacaksın” kelimesinde de
“ünlem işareti kullanıyor. Bunun dışında hiçbir noktalama işareti kullanmıyor.
Şair, şiirin
dizelerinin büyük harfle başlaması ve özel isimlerin büyük harfle başlaması
kurallarına da uymuyor.
Şairin bu tutumuyla
ilgili bir açıklaması olmamasına rağmen Divan Edebiyatı’nın etkisiyle bu yola
başvurduğunu varsayabiliriz. Divan edebiyatı şiirinde büyük harf ve noktalama
işareti kullanılmıyordu.
Şiirde alışılagelmişin
dışında bazı ifadelere rastlıyoruz; “şehrin
camları kaygısız gülüyordu” (kişileştirme), “kesik birer kol gibi yalnızdık” (benzetme), “sokak lambaları öksürüyordu” (kişileştirme), “yukarıda bulutlar yürüyordu” (kişileştirme), “terk edilmiş bir çocuk gibiydim” (benzetme), “sisler boğazıma sarılmışlardı” (kişileştirme), “limanda vapurlar uğuldayacak” (kişileştirme),
“ağaçlar yatıyordu yoksuldu”
(kişileştirme) bunlardan bazılarıdır.
Genel
Değerlendirme
Sisler Bulvarı, şairin
hayatında en anlamlı, aynı zamanda en karmaşık anılarını barındıran, korkuyu ve
yalnızlığı derinlemesine hissettiği, hayalleriyle baş başa kaldığı bir yerdir.
Sisler Bulvarı, şairin hayatında önemli bir yere sahip olan “İstanbul”, “aşk”, “kaçmak”,“anılar” ve “yalnızlık” kavramlarının iç içe girdiği bir şiir olarak karşımıza çıkar. Şairin iç dünyasını en iyi yansıtan şiirlerinden biridir.