Hişt Hişt Öykü İncelemesi

Sait Faik Abasıyanık’ın en sevilen öykülerinden biri olan“Hişt Hişt” adlı öykü, yazarın “Alemdağda Var Bir Yılan” adlı öykü kitabında yer almaktadır.

Öyküde serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşan belirgin bir olay yoktur. Anlatıcı, bir şeye kızmış ya da sinirlenmiş, neye sinirlendiği de bilmiyor. Zaten neye sinirlendiğinin de bir önemi yok. Önemli olan içinde bulunduğu ruhsal durumun, dış dünyayı algılayışını da etkilemesidir.

Önce çevresindeki varlıkların doğal durumunu düşünüyor.

“Otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması pekâlâ bir meseledir. Kim demiş mesele değildir, diye? Budalalık! Ya yağmur yağsaydı? Ya otların yeşili mor, ya denizin mavisi kırmızı olsaydı? Olsaydı o zaman mesele olurdu, işte.”

Buradan anlıyoruz ki yazar, gündelik yaşamın her zamanki düzenini, olağan görüntülerini değiştirmek isteyen bir ruh hali içindedir. Ancak yazar, bu tutumunu da saçma buluyor.

Gündelik gerçeklerin, alışılmışın dışına çıkma isteği, yazarın algılama biçimini değiştiriyor.

 “Çikolata renginde bir yaprak, çağla bademi renkli bir keçi gördüm.”

Bu algılama değişimi içindeyken anlatıcı “hişt” sesini duyuyor. Onunla birlikte biz de değişik bir ortama giriyoruz. Nesneler ve varlıklar, duyularımızı harekete geçirerek hayal dünyamızı renklendiriyor.

Öyküde anlatıcının gerçeklik evresinden, düşler evresine; düşler evresinden gerçeklik evresine gidip geldiğini görüyoruz. Öykünün yörüngesini de “hişt” sesi oluşturuyor. Biz de anlatıcıyla birlikte bu sesin etki alanına giriyoruz.

Öykünün akışı bu sesin gelişine göre düzenlenmiş. Öyküde “Birdenbire güneşi, buluta benzemez garip ve sarı bir sis kapladı.” dendiğinde her şey gerçeklik kazanıyor. Günlük yaşamın gerçeklerine dönüyoruz.

“Hişt” sesi, yazarla birlikte bizim de gerçekle gerçekdışı arasında gidip gelmemize neden oluyor. Sesin nereden geldiği bilinmiyor. Değişik varlıklara yönelik olasılıklar düşünüyoruz. Ama bu sesi hiç birine bağlayamıyoruz.

Öyküden sesin kaynağını öğrenemiyoruz. Anlatıcı, düş gücümüzü harekete geçirmeye zorlayan sorular soruyor. Öykünün sonunda bu sesin kaynağının pek de önemli olmadığını anlıyoruz.

“Nerden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Bir hişt sesi gelmedi mi fena.”

“Hişt” sesi genelde dikkat çekmek için kullanılan bir sestir. Tek tek varlıklardan değil, doğadan, yaşamın içinden gelen bir sestir bu. Yazar da insanlara, doğaya ve yaşama dair uyarıda bulunuyor. İnsanlardan, doğanın ve hayatın güzelliklerinin farkına varmalarını istiyor.

Öyküdeki kişiler: Anlatıcı, bahçıvan, papazın oğlu, yoldan geçen bir adamla bir kadındır.

Anlatım sade, akıcı ve özgündür. Yer yer betimlemelere rastlanır. 1.Kişi ağzından “iç konuşma” şeklinde anlatılmıştır.

Öykü bir yolda ve doğanın ortasında geçer. Belirli bir zaman yoktur. Anlatıcının hayatından bir kesit anlatılmıştır.

Öykü, şiirsel anlatımıyla dikkat çekiyor. Öyküde pek çok belirsizlik var. Yazar, okuyucudan bu konuda düşünmesini ve belirsizlikleri kendi düş dünyasıyla doldurmasını istiyor. Hayatın ve doğanın güzelliklerine dikkat çeken “Hişt Hişt” adlı öykü, mutlaka okunması gereken, okurken de üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir öyküdür.

EN ÇOK OKUNAN YAYINLAR

Sanat Şiiri İncelemesi

Kaldırımlar Şiir İncelemesi

Yağmur Şiiri İncelemesi

Çoban Çeşmesi Şiir İncelemesi

Otuz Beş Yaş Şiiri İncelemesi