Kızılırmak Kıyıları Şiir İncelemesi
Kardaş, senin dediklerin yok,
Halay çekilen toprak bu toprak
değil,
Çık hele Anadoluya,
Kamyonlarla gel, kağnılarla gel
gayrı,
O
kadar uzak değil.
Çamı bitmiş, kavağı azalmış,
Gamla örtülü bayırlar, çıplak
değil,
Yedi ay kıştan sonra,
Yeşeren senin yaşamandır,
Yaprak
değil.
Yersin, içersin sofrasından, üç yüz
senedir,
Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil.
Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir
cihan,
Mevsimler soğumuş, sular azalmış,
Buğday, Selçuklulardan kalan başak
değil.
Parça parça yarılmış öküz ardında,
Parmağı
üç pare, tırnağı ak değil.
Utanır elin ayağın,
Korkarsın yakından görsen,
Eli el değil, ayağı ayak değil.
Gün doğar, tarla kuşları uçuşurlar,
Ağır bir aydınlık, bildiğin şafak
değil.
Öyle dalmış ki yüzyıllar süren
uykusuna,
Uyandırmazsan,
Uyanacak
değil.
Dertle, sefaletle yüklü,
Siyah leşlerle kararmış, berrak
değil.
Çağlayan ne,
Akan kim,
Kızılırmak
değil.
Kardaş, görmüyorum ama hâlâ
duyabiliyorum,
Geçmiş zamanlar geleceklerden
parlak değil.
Vakte şahadet edercesine yükselmiş,
Akşam parıltısından, bütün zaferler
üzerine,
Dağlar
dalgalanmakta, bayrak değil.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Biçim Yönünden İncelenmesi
Nazım
biçimi: serbest nazım.
Nazım birimi: benttir.
Ölçüsü:
serbest
ölçüdür.
Uyak ve redifler: Şiirde alışılmış uyak ve redifler kullanmak yerine ahenk kelime ve ses tekrarlarıyla sağlanmıştır. Şiirde “değil” sözcüğü on dört kez tekrarlanarak; şiire hem ahenk hem de bütünlük kazandırmıştır.
İçerik Yönünden İncelenmesi
Açıklama
– yorum
Kızılırmak
Kıyıları adlı şiir, Anadolu’nun havasını, suyunu, toprağını,
yaşanmışlığını benliğinde hisseden bir şairin duygularının yansımasıdır. Şiirde
insanın, varlığını sürdürmesi adına toprakla ve doğayla olan mücadelesi dile
getirilir. Şair, sözü edilen mücadelenin içinde yer alan biri olmamakla
birlikte, var olan durumu gözlemleyen, anlayan ve yaşananları özümseyen bir
tavır içersindedir.
Kızılırmak Kıyıları, Anadolu’yu
ve Kızılırmak nehrinin geçtiği şehirleri, kasabaları, köyleri içine alan ve bu
yörelerin bütününe işleyen simgesel bir özellik taşımaktadır. Bu simgesellik, içinde
bulunulan coğrafyadan hareketle bir durumu açıklarken, insanın sorunlarını ve
toplumun meselelerini ele almak olarak değerlendirilebilir.
Şair, ilk bentte, kendinden önce Anadolu ile
ilgili şiirler yazan, Anadolu’yu eserlerinde mutlu insanların yaşadığı bir yer
olarak gösteren şairlere, “Kardaş senin
dediklerin yok” diyerek seslenir. Onların büyük şehirlerden Anadolu’ya
bakışlarını ve tavırlarını eleştiren bir tutum içindedir. Burada ifade edildiği
gibi onların şiirlerinde ve eserlerinde anlattıkları Anadolu “halay çekilen toprak” değildir. Şair,
onları Anadolu’nun içinde bulunduğu gerçekleri görmeye çağırıyor.
Şiirde geçen “uzaklık” ifadesi, ilgisizlik ve
görmezden gelme anlamında kullanılmıştır. Anadolu’yu cennet gibi gösterenlere “Çık hale Anadolu’ya” diye seslenerek,
onların bu toprakları görmeden yazdıkları şeylerin gerçek olmadığını vurguluyor.
Şair, ikinci bentte, Anadolu’nun gerçek
yüzünü, doğaya ait özelliklerini insana yansıyan yönleriyle bizlere gösteriyor.
Şiirde geçen “Çamı bitmiş, kavağı
azalmış, gamla örtülü bayırlar çıplak değil” sözleriyle Kızılırmak
kıyısında yaşayan insanların dramını gözler önüne seriyor. Kızılırmak
kıyılarında ağaçların ve doğaya can veren bitki örtüsünün yok olmasıyla çıplak
kalan bayırlar gamla ve kederle örtülmüştür.
Üçüncü
bentte şair, Anadolu’yu bir sofraya benzetir. Anadolu’nun
sömürüldüğünü ifade eder. Üç yüz senedir yiyip içen ama Anadolu’nun
sorunlarıyla ilgilenmeyen bir sömürü düzeninin varlığına işaret eder. Yiyip
içenlerin aslında bunu hak etmediğini vurgular. Şair, Anadolu’yu “bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan”a
benzeterek yöneticileri eleştirir. Buğdayın köylü için önemi belirtilerek “Buğday, Selçuklulardan kalan başak değil” diyen şair, bu toprakların tarihi
geçmişini hatırlatmakta, geçmiş yıllara olan özlemini dile getirmektedir.
Şair, Anadolu
köylüsünün durumunu “Parça parça yarılmış
öküz ardında parmağı üç pare, tırnağı ak değil” sözleriyle gözler önüne
serer. Burada Anadolu insanının görünümü acıma duyguları içersinde verilir. Bu
ifadeler yokluğun, yoksulluğun, sefaletin, yitirilmişliğin ifadeleridir.
“Utanır elin ayağın,
Korkarsın yakından görsen,
Eli el değil, ayağı ayak değil”
sözlerini şair, hem Anadolu köylüsüyle ilgilenmeyen yöneticilere hem de Anadolu’yu
cennet gibi gösteren sanatçılara söylemektedir. Onlar büyükşehirlerde rahat bir
biçimde yaşarken Anadolu insanı büyük zorluklarla üretim yapmakta ve sıkıntı
içinde yaşamaktadır.
Beşinci
bentte şair, günlerin doğmasının, tarla kuşlarının
uçuşmasının bu topraklardaki acı gerçeği değiştirmediğini belirtiyor. Buradaki
acı, gam, keder sabahın aydınlığını bile etkilemiş, onu ağır bir aydınlık
haline getirmiştir.
“Öyle dalmış ki yüzyıllar süren uykusuna,
Uyandırmazsan,
Uyanacak
değil.” dizelerinde şair, aydınlara seslenir. Aydınların
en önemli görevlerinden biri de halkı uyandırmak, yani bilgilendirmektir. Ancak
şaire göre aydınlar bu görevlerini yerine getirmemiş, Anadolu insanıyla
ilgilenmemiştir. Anadolu insanı cahilliğin ve yoksulluğun pençesinde
kıvranmaktadır.
Altıncı
bentte, Anadolu coğrafyası Kızılırmak nehrinin geçtiği
yerler üzerinden anlatılır. Bu kıyılar dertle sefaletle yüklüdür; siyah leşlerle
kararmıştır. Berraklık huzur, mutluluk ve bereketin; kararma ise yoksulluk ve
sıkıntıların simgesidir. Şair, “çağlayan
ne, akan kim” sözleriyle aydınlara, sanatçılara ve yöneticilere bir kez
daha sesleniyor.
Son
bentte şair,
“Kardaş, görmüyorum ama hâlâ duyabiliyorum,
Geçmiş zamanlar geleceklerden parlak değil.”
diyerek, geleceğe ait hala umutlu olduğu belirtiyor.
“Akşam parıltısından, bütün zaferler üzerine,
Dağlar
dalgalanmakta, bayrak değil.” sözleriyle ise savaşlarda kazanılan zaferlerin, ekonomik ve sosyal
alanlarda başarı kazanmadan pek bir anlamının olmadığı vurguluyor.
Şiirin teması: “Anadolu’nun geri kalmışlığı”dır.
Şiirin
Dil ve Anlatımı
Şiirde halk diline ve
söyleyişine yer veren şair, “kardaş”,
“gel gayrı”, “çık hele”, gibi sözcüklerle de halkın duygularına daha samimi bir
biçimde yaklaşıyor. Bu şiir dili şairin, onların içinden biri olarak
görülmesine, o yörenin insanıyla bütünleşmesine yardımcı oluyor. Bu söyleyiş
biçimi aynı zamanda bazı sanatçıların bu yöreyi görmeden, bu yörelerde
bulunmadan ve yaşayanların duygu ve düşüncelerini anlamadan yazdıkları
eserlere, şiirlere bir eleştiri niteliği taşıyor.
Şiirde tekrarlanan “değil” sözcüğü, şiire hem ahenk katıyor
hem de şairin tepkisini etkili bir biçimde dile getiriyor. Şiirde geçen “gamla örtülü bayırlar”, “yeşeren senin yaşamandır”, “utanır elin ayağın”, “dağlar dalgalanmakta, bayrak değil”
ifadeleri sosyal eleştirinin ve toplumsal söylemin bazı yönlerini yansıtması
bakımından şiire bir anlam zenginliği kazandırıyor.
Şiirde realist bir anlayışla, söylemek
istediklerini dizelere döken şair, yaşanan sorunlara dikkat çekmek ve mesaj
vermek istiyor. Şair, bu şiirinde Anadolu’yu idealize etmeden, olduğundan
farklı göstermeden eksikliklerini ortaya koyuyor.
Genel
Değerlendirme
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın,
1950’de yayınlanan “Toprak Ana” kitabıyla birlikte şiir anlayışında bir değişim
olmuş, kitabına aldığı şiirlerinde “toplumsal gerçekçiler” in önemsediği sosyal
meselelere değinmiştir. Bu kitabında realist bir üslupla Anadolu coğrafyasını
ve Anadolu insanını anlatan başarılı örnekler vermiştir.
Şair, bu şiirinde
Anadolu insanının hayat mücadelesini, sosyal yaşam gerçeğini bütün açıklığıyla
ve ayrıntılarıyla dile getirmektedir. “Kızılırmak Kıyıları” şiiri köy
gerçekliğine ve Anadolu insanının hayatına dair içten bir bakışın yansımalarını
içermektedir.
“Kızılırmak Kıyıları”, “Toprak Ana” kitabındaki diğer şiirler gibi bir döneme ışık tutan, Anadolu insanına yönelik gözlemci, gerçekçi duyarlılıkla yazılmış lirik bir şiirdir.