Tahir ile Zühre Meselesi Şiir İncelemesi
Tahir İle Zühre Meselesi
Nazım
Hikmet
Şiirin Biçim
Yönünden İncelenmesi
Nazım
Hikmet, cümle ve anlamın dizelerde sürdürülmesi, yani şiirde parça yerine
bütünlüğün öne çıkarılmasını başarıyla uygulamış bir şairdir.
Şiir,
serbest nazım tekniğiyle yazılmıştır.
Şiirde
öz – biçim ilişkisi; ses, imgeler ve çeşitli anlatım teknikleriyle geniş bir
söyleyiş alanına yayılmıştır.
Şiirde
ahenk; ses ve kelime tekrarlarıyla sağlamış, geleneksel ölçü ve uyak
anlayışının dışına çıkılmıştır. Dizelerin bölünmesiyle de biçim ve içerik
bütünlüğü sağlanmıştır.
Şiirde
en çok “Tahir”, “Zühre” ve “sevmek”
kelimeleri tekrar edilmiş, böylece şiir, hem ahenk hem de anlam yönünden
güçlendirilmiştir.
Şiir,
serbest ölçüyle yazılmıştır. Belirli
bir ölçü (aruz, hece) kullanılmamıştır.
Şiirin İçerik
Yönünden İncelenmesi
Açıklama – yorum
Nazım
Hikmet, Türk edebiyatının köklü geleneğine ait edebi ürünleri yeniden
yorumlayarak özgün yapıtlara dönüştüren modern Türk şiirinin öncülerindendir.
Şairin sanatçı kişiliği, Tahir ile Zühre hikâyesini, şiirinde yeniden
yorumlaması ve kendi düşüncelerini ustaca işlemesiyle ortaya çıkar.
Şair,
sosyal meseleleri yalın, doğal ve çarpıcı bir anlatımla ele almış, Türk
şiirinde toplumcu şiirin temellerini atmıştır. Sanatını ulusaldan evrensele
ilerleyen bir çizgide sürdüren şair, yapıtlarında Türk halk edebiyatı
ürünlerinden sıklıkla faydalanmıştır. Sözlü geleneğe ait bu ürünleri, benimsediği
dünya görüşü kapsamında “toplumcu gerçekçi” bir bakış açısıyla yeniden
yorumlamıştır.
Şiire
adını veren Türk edebiyatı sözlü ürünlerinden “Tahir ile Zühre” hikâyesinin özeti şöyledir:
“Ülkenin birinde
padişahın ve vezirinin çok istemelerine rağmen bir türlü çocukları olmaz. Bunun
üzerine padişah ve veziri, birlikte dolaşarak dertlerine çare aramaya başlarlar.
Bir gün yolda rastladıkları bir derviş onların derdini anlar ve koynundan çıkardığı
bir elmayı ikiye bölüp onlara verir. Padişahın bir kızı, vezirin de bir oğlu
olur. Adlarını Tahir ve Zühre koyarlar.
Tahir ile Zühre
büyüyünce birbirlerine âşık olur. Ancak padişahın karısı gençlerin evliliğine karşı
çıkar. Bununla da yetinmez, padişaha büyücüden aldığı şerbeti içirerek Tahir’e
düşman eder. Padişah, Tahir’i saraydan kovar.
Tahir, bir gün
sarayın bahçıvanbaşıyla karşılaşır. Ondan Zühre’nin Billur Köşkte olduğunu
öğrenir ve oraya gider. Karadiken adlı saray çalışanlarından biri durumu
padişaha bildirir. Padişah, Tahir’i yakalatarak Mardin Kalesine zindana
gönderir. Buradan kurtulan Tahir’i padişah, bir sandık içinde Şat nehrine
attırır. Tahir, buradan da kurtulur.
Bu arada Zühre
bir padişahla evlendirilmek üzeredir. Sarayda düğün hazırlıkları yapılmaktadır.
Tahir, saz şairi kılığına girerek düğün evine gider. Burada herkesle mani
atışması yapar, onunla kimse baş edemez. Zühre, şair kılığındaki Tahir’i tanır.
Birlikte kaçmaya karar verirler. Ancak Karadiken, olacakları fark edip durumu padişaha
haber verir. Tahir, yine yakalanır. Bunun üzerine Tahir, canını alması için dua
eder ve duası kabul edilir. Bunun acısına dayanamayan Zühre, Tahir’in cansız
bedenine kapanarak can verir.
Tahir ile Zühre
yan yana mezarlara koyulur. Tahir’in mezarında kırmızı, Zühre’nin mezarında
pembe bir gül açar. Mezarların arasında bir kara diken çalısı biter.”
Hikâyede
Tahir, sevdiğine kavuşmak için türlü güçlüklerle ve engellerle mücadele eden
âşık tipini temsil etmektedir. Tahir’in sevdiğine kavuşmasına engel olanlar ise
egemen güçler ve onların sadık köleleridir. Şair, şiirinde bu çatışmayı
“mesele” sözüyle dile getirir.
Şiirde,
insanın inandığı şey uğruna mücadeleden, hatta ölümden bile çekinmemesi
gerektiğini “ölmek ayıp olur mu”
sözüyle dile getiren şair, “mesele”nin asıl özünü yansıtmaktadır. Bu bağlamda
Tahir, bireysel bir aşk kurbanından toplumsal bir kahramana dönüşür.
Şiirde
hikâyenin bütün unsurlarıyla yer almadığı görülür. Bununla birlikte hikâyedeki
kişilerin görüş ve davranışları şiire yansıtılmıştır. Hikâyede her iki aşığın da
“sevda uğruna can vermesi” ön plana
çıkarılmış, olayların gelişimine ve çatışmalara yer verilmemiştir. Ancak şiirde
“sevda uğruna ölmek” toplumsal
dayatmalara karşı âşıkların başkaldırmasının bir sonucu olmaktan öte bir anlam
kazanır:
Dizelerinde
şairin sıraladığı her eylemin toplumsal bir değeri, insanlık yararını gözeten
yüksek bir amacı vardır. Tahir, yalnız sevdiğine kavuşmak için ölümü göze alan
bir âşık olarak değil, toplumsal yarar uğruna kendisini feda etmeye hazır bir
kişiliğin temsili olarak konumlandırılır.
Dizeleriyle
şair, sevmeyi yalnızca bireysel durumun yansıması olmaktan çıkarır. Bu bakış
açısını “yani sen elmayı seviyorsun diye
/ elmanın da seni sevmesi şart mı?” sorusuyla sevmeyi, “insanlığa duyulan
karşılıksız sevgi” boyutuna taşır.
Şair,
dünya görüşü doğrultusunda gerçekleştirdiği öyküsel dönüşümü Tahir ile Zühre
arasındaki ilişkiyi sorgulayarak sürdürür:
Sözleriyle
şair, halk hikâyelerindeki geleneksel aşk anlayışının bir halk kahramanı
yaratmak için ne denli işlevsel olabileceğini tartışmaya açmış, halk kahramanı
kavramını yeniden yorumlamıştır. Şair, Tahir’in mücadelesini, inandıkları
uğruna ölümü göze almasını, Zühre’ye hissettiklerinden daha değerli bulur. Tahir’in
sevda uğruna göze aldıklarını yeniden anlamlandıran şair, Tahir’i toplumsal
hatta evrensel değerler uğruna mücadeleden kaçmayan bir kahramana dönüştürür.
Şairin,
benimsediği toplumcu gerçekçi bakış açısıyla, Tahir ile Zühre hikâyesindeki
temel değerleri yeniden kurguladığı görülmektedir. Bu değerler insanlık
yararına kendi bireysel duygu düşünce ve çıkarlarından vazgeçmek gibi somut
amaçları kapsar. Şair, toplum yararına verilen mücadelenin gelecek güzel günlere
hizmet edeceğine ilişkin inancını, toplumsal bilinç boyutunda dile getirir.
Şiirin
teması: karşılıksız sevgi ve fedakârlıktır.
Dil ve Anlatım
Şiir
sade, açık, yalın, akıcı bir dille yazılmıştır. Şiirin lirik bir anlatımı
olmakla birlikte bazı dizelerde düşünce ağır basar. Şiirde geniş kitlelere
hitap etmek ve onları harekete geçirmek amacıyla söylenen sözler dikkat çeker.
Şiir
serbest nazım tekniğiyle yazıldığı için anlam; dizede başlayıp bitmez, diğer
dizelerde de sürer.
Toplumcu
gerçekçi bakış açısıyla yazılan şiir, bize hayatın anlamıyla ilgili önemli
mesajlar verir.
Genel
Değerlendirme
Nazım
Hikmet, sanatı toplumsal ve kültürel bir olgu olarak görmüş, benimsediği dünya
görüşü doğrultusunda yapıtlarını oluşturmuştur. Savunduğu görüşleri yansıtmak,
toplumsal sorunları ve gerçekleri gözler önüne sermek şairin edebiyat
anlayışının bir parçasıdır.
Şair,
ortaya koyduğu dünya görüşünün halkın zihninde karşılık bulması için şiirlerinde,
sözlü folklor ürünlerinden, bu ürünlerin toplumsal bellekteki gücünden
ustalıkla yararlanmıştır.
Nazım
Hikmet, geleneksel düşünceyi yansıtan bir halk hikâyesi olan “Tahir ile Zühre”yi yeniden
yorumlayarak, toplumsal bilinci derinden etkileyecek yeni bir metin ortaya
koymuştur. Böylece şair, dünya görüşünü kültürel birikimi ve güçlü söyleyişiyle
birleştirerek “Tahir ile Zühre Meselesi”ni
geleceğe taşımayı başarmıştır.