Harnâme Şiir İncelemesi
Harnâme
(Münâsebet-i
Hikâyet)
(…)
Şeyhi
Günümüz
Türkçesiyle
Zayıf
ve cılız bir eşek varmış, yük taşımaktan pek kırgın ve inleyen bir durumda.
Bazen
odun bazen su taşırdı. Gece ve gündüz keder ile sıkıntı içindeydi.
O
kadar ağır yükler taşırdı ki yaralar derisinde tüy bırakmamıştı.
Öyle
ki et ve derisinde tüy kalmamıştı. Yükler arasında derisi kana batmıştı.
Onu
bu halde gören “birbirine çatılmış kemiklerin yürümesi şaşılacak şey değil mi”
derdi.
Dudağı
sarkmış ve çenesi düşmüştü. Arkasına sinek konsa yorulurdu.
Gözü
bir avuç saman görse vücudu arpa gibi parça parça doğranırdı.
Kargalar
derneği kulağında, sineğin seyri gözünün yağındaydı.
Arkasından
alınsa palanı sanki it artığıydı kalanı.
Bir
gün sahibi onu himaye etti, yani ona iyilik gösterdi.
Palanını
aldı ve onu ota saldı. Otlayarak biraz öteye yürüdü.
Otlakta
gözleri ateşli, göğüsleri gerilmiş yürüyen öküzler gördü.
Otları
öyle sömürerek yiyorlardı ki kıllarını çekince yağları damlardı.
Bazısının
boynuzu ay gibi, kimininki halka halka yay gibiydi.
Böğrüşüp
bağırdıkları zaman dağ ve kale kapısı yankılanırdı.
(…)
Eşek
canı acıyarak kaçar, dökülür yaşı yerine kanı.
Yaşlı
eşek yakınına gelerek halini sordu. Eşek dert il ah etti.
Acındırarak,
inleyerek dedi ki: ey yaşlı ve koca tilki gibi hilekâr
Gerçek
olmayacak şeyi isteyip haktan ayrıldım. Boynuz umdum kulaktan ayrıldım.
Eser Hakkında
Gerçek
adı Yusuf Sinan olan Şeyhi, tanınmış bir hekim ve şairdir. Harnâme onun en çok bilinen eseridir. Eserin II. Murat’a ve I. Mehmed’e
sunulduğuna dair rivayetler vardır.
Bir
rivayete göre Hüsrev ü Şirin’i yazan
Şeyhi’nin padişahtan bol miktarda bağış aldığı belirtilir. Şeyhi, memleketine
dönerken yolda baskına uğrar ve soyulur. Her şeyini kaybeden Şeyhi’nin halini
arz etmek için Harnâme’yi yazdığı
ifade edilir.
Başka
bir rivayette padişah Çelebi Sultan Mehmet’in gözünü tedavi ettiği için Tokuzlar
köyünün kendisine tımar olarak verildiği söylenir. Bu riayete göre Şeyhi, Tokuzlar
köyüne giderken tımarın eski sahipleri tarafından dövülür ve her şeyi elinden
alınır. Şair, Harnâme’yi yazarak durumunu
padişaha arz eder.
Harnâme, kendi
içersinde eleştiri barındıran satirik (hiciv) bir eserdir. Eşeğin ağzından
insanın dünyasına ayna tutan şair, hayal ile gerçeği yüzleştirmiş; mizah ile
şiiri, övgü ile yergiyi sembolik bir anlatımla karşı karşıya getirmiştir.
Harnâme, 126 beyitten
oluşan kısa bir mesnevidir. Bir mesnevide bulunması gereken tevhid, na’t, medhiye, sebeb-i telif, asıl
hikâye, dua bölümleri vardır.
Harnâme, geleneksel
tertibe uygun olarak yazılmış bir mesnevi olması bakımından modern anlatı
türlerinden hikâye ve romandan farklıdır. Ancak eser yapı unsurları, anlatı teknikleri ve içerik bakımından söz konusu türlerle benzer özellikler gösterir.
Aynı zamanda Türk edebiyatında ilk fabl örneği
kabul edilebilir.
Olay örgüsü
Bazen
odunda, bazen suda çalıştırılan, yük çekmekten perişan olmuş bir eşek varmış.
Eşeğin
çektiği ağır yüklerden dolayı sırtında yaralar oluşmuş, bakımsızlıktan zayıf ve
bitap düşmüş.
Bir
gün eşek, sahibi tarafından serbest bırakılır. Başıboş bir biçimde dolaşırken
tarlada otlayan öküzleri görür. Öküzlerin ihtişamlı boynuzları, semirmiş
göğüsleri onu öküzlere özenmeye sevk eder. Eşek, şekil ve surette kendilerine
benzeyen öküzlerin niçin bu derece rahat ve gösterişli yaşadığını sorgular.
Bu
durumu anlayabilmek için pir eşeğe gider. Yaşlı eşek, öküzlerin yaradılıştan
boynuzlu olduklarını ve işlerinin ekin işlemek olduğunu, eşeklerin ise işinin
yük taşımak olduğunu söyler.
İstediği
cevabı yaşlı eşekten alamayan zayıf eşek onun yanından ayrılarak tıpkı öküzler
gibi arpa ve buğday işlemeye ve dişlemeye karar verir.
Zayıf
eşek, karşısında yemyeşil bir tarla görünce var gücüyle önüne gelen her şeyi
iştahla yemeye başlar. Karnını iyice doyurduktan sonra şarkı söylemeye yani
anırmaya başlar. Onun sesini duyan tarla sahibi gördüğü manzara karşısında büyük
bir öfkeye kapılır. Önce eşeği döver. Bununla yüreği soğumayan tarla sahibi
eşeğin kuyruğunu ve kulaklarını keser.
Eşek,
acı içinde kaçmaya başlar. Yolda pir eşeğe rastlar. Yaşlı eşek onun halini
hatırını sorar. Zayıf eşek inleyerek, olmayacak şeyler istemesi sonucunda
kulağını ve kuyruğunu kaybettiğini şu sözlerle ifade eder: “Batıl isteyü haktan ayrıldım / Boynuz umdum kulaktan ayrıldım”
Biçimsel yapı
Harnâme, olay anlatımı
esasına dayalı ölçülü, uyaklı bir mesnevidir.
Eser,
aruz ölçüsünün “fe i lâ tün (fâ i lâ tün)
/ me fâ i lün / fe i lün (fâ lün)” kalıbıyla yazılmıştır.
Eserde
her beyit kendi içinde kafiyelidir.
126
beyitten oluşan eserin ilk 7 beyiti “tevhid”
bölümüdür. Sonraki 5 beyit “na’t”tır.
Bu bölümden sonra 26 beyitlik “dua-yı
devlet-i şâh” bölümü gelir. Bu bölümün ilk 22 beyitinde padişaha övgüde
bulunulur. Anılan bölümün son beyitinde şair, padişahın devrindeki her şeyin
olumlu gitmesine rağmen kendi bahtsızlığından yakınır. Sonraki bölüm “Münasebet-i Hikayet” başlığını taşıyan
asıl hikâyenin anlatıldığı bölümdür. Bu bölümden sonra eser“dua” bölümüyle sona erer.
Şair,
eserinin hikâye bölümünü genellikle insan dışı varlıklar üzerine kurgulamıştır.
Bu nedenle fabl türüne benzerlik gösterir.
Bu
eserde eşeğin başından geçen olaylar alegorik bir tarzda anlatılmıştır. Eser,
verdiği mesajlarla her dönem insanına hitap etmektedir.
Eserde
olaylar ve zaman kronolojik olarak ilerler. Sadece yaşlı eşeğin bilgeliğini
anlatmak için geriye dönüş tekniği kullanılarak geçmiş zamanlardan bahsedilir.
Eserde
belirgin bir zaman ve mekân yoktur. Mekân olarak tarla ve otlaktan bahsedilir.
Tema – ana fikir
Elindekilerin
kıymetini bilmeyen, daima fazlasını arzulayan açgözlü insanların başına
gelebilecekleri konu alan eserin ana fikri son iki dizede dile getirilmiştir.
“Batıl istedim
haktan ayrıldım / Boynuz umdum kulaktan ayrıldım”
Bu
dizelerde şair, olmayacak şeyler isteyip doğru yoldan ayrılanların sahip
olduklarını da kaybedebileceğini dile getiriyor.
Kişiler
Eserin
hikâye bölümü şahıs kadrosu itibarıyla genellikle insani özellikler gösteren insan
dışı varlıklar üzerine kurulmuştur. Bu bölüm başkahraman eşeğin özelliklerinin
tasviriyle başlar. Eşek, zayıf ve çelimsizdir. Yük taşımaktan hali perişandır.
Bütün gün odun ve su taşıyan eşek daima kahır ve dert çekmektedir. Ağır yükler
taşımaktan vücudu yara bere içinde kalmıştır.
Eşeğin
fiziki özelliklerindeki zayıflık onun yaradılış özelliği olmayıp gece gündüz
çalıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Şair, eşeği bu halde görenlerin hayretler
içinde kaldığını söyler. Öyle ki sırtından palanı alınınca geriye kalan sanki
it artığıdır. Başkahraman eşek çok kötü bir durumdadır. Eşeğin fiziki durumu
başına gelecekler açısından önemli bir rol oynar.
Şeyhinin
hikâyesinde bahsi geçen kargalar ve sineklerden ayrıntılı bir biçimde
bahsedilmez. Bunlar eşeğin ölmesinden medet uman fon karakterlerdir.
Eşeğin
sahibi bir gün eşeğin palanını sırtından alıp onu serbest bırakır. Eşek
gezinirken otlakta gördüğü öküzler onu hayrete düşürür. Eşek, öküzlerin
semirmiş, iri ve güçlü yapısına özenir. Ayrıca iri yapılarını süsleyen
boynuzlarını aya benzetirken bazılarını da yaya benzetir.
Eşek,
öküzleri sadece dış görünüşüyle değerlendirmez, pek çok yönden onlara olan
hayranlığını dile getirir. Öküzler, gönülleri rahat bir biçimde gezer. Ne yük
ne de palan dertleri vardır.
Eşek,
kendisiyle öküzleri karşılaştırır. Surette aynı olmalarına rağmen onların
başındaki taç ve rahatlık neden diye sorar. Öküzlerin aşırı rahatlık bolluk
içersinde olmaları eşeğin bu durumu sorgulamasına neden olur.
Eşek,
zihninde oluşan pek çok soruya cevap bulmak için pir eşeğin kapısını çalar. Pir
eşek akıllı ve bilgili bir eşektir. Karşılaştığı durumlar karşısında anlayışlı
olan bu eşek, olaylara ve nesnelere yüzeysel bakmaz. O, hikmet sahibi, görmüş
geçirmiş bir karakterdir. Şair, pir
eşeği zihin yapısıyla akıllı ve mükemmel bir eşek olarak tanıtır.
Hikâyenin
insan karakterleri olan eşeğin sahibi ve tarla sahibi birbirine benzer. Eşeğin
sahibi, onu zor işlerde çalıştıran acımasız biridir. Tarla sahibi de ekinlerin
durumunu görünce eşeğin kuyruğunu ve kulaklarını kesecek kadar acımasızdır.
Dil ve Anlatım
Şair,
Harnâme’de Türkçeye hâkimdir. Onun hâkimiyeti
sadece Türkçeyi değil, Arapça ve Farsçayı da kapsamaktadır.
Eserde
çoğunlukla Farsça tamlamalar kullanılmasına rağmen Arapça tamlamaların da
kullanıldığı görülür.
Harnâme’nin tevhid, na’t, ve padişahı öven
bölümlerinde daha çok yabancı kökenli kelimeler kullanılmışken asıl hikaye
kısmında daha açık ve anlaşılır bir dil kullanıldığı görülmektedir.
Şair,
eserinin bazı beyitlerinde sanatsal kaygı gütmezken, kimi beyitlerde edebi
maharetini ortaya koymaya çalışmıştır.
Anlatım
teknikleri
Eserin
hikâye bölümünde “anlatma”, “tasvir”, “diyalog”, “iç monolog”, “geriye dönüş” ve “özetleme” teknikleri kullanılmıştır.
Edebi sanatlar
Harnâme’de
kahramanların genellikle insan dışı varlıklardan seçilmesi dolayısıyla pek çok
beyitte “teşhis” sanatı yapıldığı görülmektedir. Örneğin:
İnsan
dışı varlıkları konuşturma sanatı olan “intak” sanatının olduğu her yerde
“teşhis” sanatının da olduğu unutulmamalıdır. Eserde özellikle eşekle, akıllı
eşek arasındaki diyaloglarda intak sanatından faydalandığı görülmektedir.
Örneğin:
Şair,
eşeği tanıtırken “mübalağa” sanatı yapmış yani eşeği abartılı bir biçimde anlatmıştır.
Bakış açısı ve
anlatıcı
Harnâme’nin hikâye
bölümü “hâkim bakış açısı” ve “3. şahıs ağzıyla” anlatılmıştır.
Anlatıcı olayları kurgular, kahramanları yönlendirir, onların iç dünyalarında
geçenleri bilir.
Genel Değerlendirme
Harnâme, mizah ve hiciv
bakımından önemli bir eserdir. 15. yüzyılda yazılmasına rağmen eserin şöhreti
günümüze kadar ulaşmıştır. Eserin beğenilmesinin en önemli nedenlerinden biri de
işlenen konunun güncelliğini koruyabilmesidir.
Şeyhi,
eserinde kullandığı dil ve üslup bakımından dönemine göre oldukça başarılıdır. Mesnevide
yer yer Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalara yer verilse de esere hâkim olan
dil Türkçedir. Harnâme, Türkçenin
başarılı eserlerinden biridir. Bu başarı anlatımda da kendini gösterir.
Şair,
eserinde merak uyandıran öğeleri birbiri ardınca sıralar. Bu okuyucuda eserin
sonunda ne olacağı duygusunu uyandırır. Okuyucu hep bir sonraki adımda neler
olacağını merak eder. Eserin sonundaki trajikomik durum okuyucuda eşeğe karşı
bir acıma hissi uyandırır.
Şairin
eserinde sade ve anlaşılır bir dil kullanmasının yanında, edebi sanatları
kullanma açısından da başarılı olduğu söylenebilir.