Orhan Kemal Edebi Kişiliği
Orhan Kemal, gözlemci yapısı, sade ve akıcı dili, toplumcu gerçekçi bakış açısıyla edebiyatımızda derin izler bırakan yazarlarımızdan biridir.
Hayatı
Orhan Kemal, 15 Eylül
1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde eğitimli bir ailenin oğlu olarak dünyaya
geldi. Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. Babası Abdülkadir Kemali Bey,
Darülfünunda hukuk eğitimi almış, daha okul yıllarında “İttihat ve Terakki
Fırkası”na katılmıştır. Annesi Azime Hanım ise Rüştiyeyi bitirmiş, iki yıl da ilkokul
öğretmenliği yapmıştır.
Orhan Kemal’in
çocukluğunun ilk yılları Adana’da geçti. 17 Aralık 1918’de Tarsus, Ceyhan ve
Adana Fransız kuvvetleri tarafından işgal edildi. Abdülkadir Kemali Bey,
ailesini daha güvenli gördüğü Niğde’ye, ardından da Konya’ya götürdü.
Konya’da kaldığı
dönemde Delibaş isyanına şahit olan Orhan Kemal, ayaklanmanın oluşu ve
bastırılmasıyla ilgili anılarını “Baba
Evi” adlı romanında ayrıntılarıyla anlattı. Babası Kuvayımilliye hareketine
katıldığı için sık sık Ankara’ya gidiyordu. 2 Ekim 1920’de başlayan Delibaş
ayaklanması Kuvayımilliyecilerin 6 Ekim’de Konya’ya girmesiyle son buldu.
Babası 1920-1923 döneminde Büyük Millet Meclisinde Kastamonu milletvekili
olarak görev yaptı.
Aile, 1923 yılında
Adana’ya döndü. Abdülkadir Bey, Ceyhan’da çiftçiliğe başladı. Aynı dönemde “Toksöz” gazetesini çıkardı. Gazetedeki
bir yazısından dolayı İstiklal mahkemesine verildi. Gazete kapatıldı.
Abdülkadir Bey, on bir ay tutuklu kaldı. 26 Eylül 1930’da Adana’da “Ahali
Cumhuriyet Halk Fırkası”nı kurdu. Bir basımevi satın alıp “Ahali” gazetesini çıkarmaya başladı.
Babasının siyasetle bu
kadar ilgili olmasına karşın Orhan Kemal, gençlik yıllarının da etkisiyle bu
dönemde babasının yaptıklarına pek ilgi duymadı. O yıllarda biraz sorumsuz,
biraz da uçarı bir hayat yaşadı.
Abdülkadir Bey, bir
süre hükümete karşı muhalefetini sürdürse de aldığı duyumlar üzerine Suriye’ye
kaçtı. Babanın evden gitmesiyle aile sıkıntılı günler yaşamaya başladı. Orhan
Kemal, annesi ve kardeşleriyle birlikte babasının yanına Beyrut’a gitti. Bu
nedenle orta son sınıftaki öğrenimini yarım bırakmak zorunda kaldı. Abdülkadir
Bey, Lübnanlı olmadığı için avukatlık yapamadı ve zor günler yaşadı.
Orhan Kemal, İbrahim
Efendi adlı bir tanıdığın yardımıyla basımevine işçi olarak girdi. Basımevindeki
görevi kâğıt kesme makinesinin kolunu çevirmekti. Kol kuvvetine dayanan bu işte
oldukça zorlandı. İlk aşkıyla basımevinde çalıştığı yıllarda karşılaştı. Âşık
olduğu Eleni, basımevinin yanında bulunan çikolata fabrikasında çalışan bir Rum
kızıydı. Eleni ile aşkı uzun sürmedi, çünkü kız işten çıkarıldı. Orhan Kemal,
onu bir daha göremedi ancak Eleni, onun sosyal uyanışındaki ilk kıvılcım oldu.
Orhan Kemal, dilini
bilmediği bir ülkede arkadaşlarından uzakta daha fazla kalmak istemedi, 1932
yazında babasının da izniyle tek başına Adana’ya döndü. Burada yine bir işçi
kıza gönül verdi. Ancak kız onun öncelikle okumasını istiyordu. Bu nedenle
öğrenimini tamamlamak amacıyla İstanbul’a halasının yanına gitti. Bir süre
sonra sevgilisinin başkalarıyla gezdiği haberini aldı. Bunun üzerine Adana’ya
döndü. Böylece hem İstanbul’daki öğrenimini yarım bıraktı hem de sevgilisini
kaybetmiş oldu. Adana’da bir süre işsiz güçsüz dolaştı, futbol oynadı, kahvehanelerde
vakit geçirdi. Bu yıllarda oluşan kahve kültürünün, yazarın hayatında önemli bir
yeri oldu.
Hayatı anlamaya ve
anlamlandırmaya çalıştığı bu yıllarda kitaplarla tanıştı. Bilinçli işçi
arkadaşlar edindi. Bu sayede okuma alışkanlığı kazandı. Milli Mensucat
Fabrikasında işe girdi. Önce kâtiplik yaptı, daha sonra ambar memurluğuna
verildi. Fabrikada çalıştığı yıllarda yaşadığı ve gözlemlediği pek çok şey
eserlerine yansıdı. Fabrikada çalışanlar arasında Nuriye adında güzel bir
göçmen kızı vardı. Ailesinin de izniyle 1937 yılında onunla evlendi. Nuriye, evlendikten
sonra fabrikadaki işinden ayrıldı. Oysaki o dönemlerde geçim sıkıntısı
çekiyorlardı.
Orhan Kemal, memur
olarak çalıştığı sırada tüccarlık yapan Hilmi Efendi’nin yolsuzluk teklifini
reddetti. Bunun üzerine Hilmi Efendi, ona iftira atarak işten atılmasına neden
oldu. Böylece daha evleneli bir yıl bile olmadan işsiz kaldı.
1938’de Niğde’ye askere
gitti. Tezkere almasına kırk gün kalmışken bir ihbar üzerine tutuklandı. Komünizm
propagandası yaptığı gerekçesiyle beş yıl hüküm giydi ve Kayseri Hapishanesine
gönderildi.
İlk şiirlerini Kayseri
Cezaevinde yazmaya başladı. Hece ölçüsüyle yazdığı bu şiirler, hapiste olmanın
verdiği acıyla ve özlemle yazılmış romantik şiirlerdi. “Duvarlar” adlı şiiri “Yedigün”
adlı dergide Reşat Kemal adıyla yayınlandı. Yazdığı diğer şiirleri “Yedigün” ve “Yeni Mecmua” dergilerinde yayınlandı.
Babası sekiz yıl
sürgünde kaldıktan sonra 1939 yılında Adana’ya döndü. Ağır Ceza Reisliğine
atanınca oğlunun önce Kayseri cezaevinden Adana cezaevine oradan da Bursa cezaevine
naklini sağladı. Bursa’da bulunmak Orhan Kemal için büyük bir şans oldu. Aralık
1940’ta Nazım Hikmet, Çankırı cezaevinden Bursa cezaevine nakledildi. Orhan
Kemal, Nazım Hikmet’in şiirlerini okuyor ve ona büyük hayranlık duyuyordu, ancak
bir gün onunla tanışacağını aklına bile gelmemişti. Böylece hapishanede Nazım
Hikmet’le 3,5 yıl sürecek oda arkadaşlığı başlamış oldu.
Nazım Hikmet, Orhan
Kemal’in şiirlerini beğenmedi ancak onunla yakından ilgilendi ve bir nevi
öğretmenlik yaptı. Programlı olarak felsefe, edebiyat, toplum bilim, siyaset
bilim ve Fransızca çalıştırdı. Orhan Kemal, şiir yazmanın yanında düzyazı
çalışmaları da yapıyordu, ancak bunlar deneme niteliğindeydi. Nazım, bir gün onun
çalışmaları arasında bir roman denemesi gördü ve çok beğendi. Anlatımını sade
ve akıcı bularak onu düzyazıya yönlendirdi. Düzyazıya geçmesi Orhan Kemal için
bir dönüm noktası oldu.1939 yılında hikâye yazmaya başlayan Orhan Kemal,
kendini geliştirdi ve 1940 yılında roman yazmaya yöneldi.
Orhan Kemal’in
yayınlanan ilk hikâyesi 1940 yılında “Yeni
Edebiyat” dergisinde çıkan “Balık”
adlı hikâyesidir. Bu dönemde hikâye türü Türk edebiyatında oldukça yaygındı.
Memduh Şevket Esendal, Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Ali, Refik Halit Karay
hep bu dönemde yetişmiş hikâye yazarlarıydı.
Orhan Kemal, 26 Eylül
1943’te tahliye olunca memleketi Adana’ya döndü. Bir taraftan sevdiklerine
kavuşmanın sevincini yaşarken diğer taraftan da hem ustası hem de arkadaşı
Nazım Hikmet’ten ayrılmanın hüznünü yaşadı. Adana’da karısı ve kızıyla birlikte
dayısının evinde tek göz bir odaya yerleşti. Adana’da sürekli bir iş bulamadı.
Toprak taşıma işinde, demiryollarında ve nakliyat ambarında kısa sürelerle çalıştı.
Bu sıralarda ikinci çocuğu oldu. Adını Nazım koydular.
Adana’da iş bulamayınca
varını yoğunu satarak Malatya’ya gitti. Malatya Mensucat Fabrikasında iş buldu,
ancak askerliğini tamamlayamadığı için işe alınmadı. 1945 yazında eksik kalan
35 gününü tamamlamak üzere askere çağrıldı. Kilis’e gitti ancak 35 günün
sonunda terhis edilmek yerine sürgüne gönderildi. 26 Ekim 1946 da serbest
bırakıldı. Askerden dönünce bir arkadaşıyla birlikte sebze nakliyatçılığına
başladı. Yolladığı sebzelerin parası gelmeyince bu işi de bıraktı. Adana “Verem
Savaş Derneği”nde memur olarak çalışmaya başladı ancak bu işi de uzun sürmedi
ve bir yıl sonra tekrar işsiz kaldı.
Orhan Kemal’in 1944 ve
1945’te “Varlık” dergisinde hikâyeleri
yayınlandı. Aynı yıl “Varlık”
dergisinin yaptığı ankette okurlar tarafından “en beğenilen hikâyeci” seçildi.
Yazarın hikâyeleri “Gün”, “Seçilmiş
Hikâyeler”, “Yığın” ve “Yaprak”
dergilerinde de yayınlandı. 1948’de “Seçilmiş
Hikâyeler” dergisi biyografisini, 1949 yılında “Varlık” dergisi iki kitabını birden yayınladı.
Orhan Kemal’in ilk
kitabı “Ekmek Kavgası” edebiyat
çevrelerinden olumlu eleştiriler aldı. “Küçük
Adamın Notları” başlığı altında yayınlanan iki romanı ise eleştirmenleri
ikiye böldü. Kimi eleştirmenler bu romanları büyük bir gelişme olarak görürken,
kimileri uzun hikâye, kimileriyse anı olarak değerlendirdi. Ancak bu iki roman
okurlar arasında geniş bir ilgi uyandırdı.
1940’lı yıllarda Adana’da
çeşitli işlerde çalışan fakat bir türlü uzun süreli işte kalamayan Orhan
Kemal’in bakmak zorunda olduğu üç de çocuğu vardı. Bu nedenle İstanbul’a gidip
kalemiyle hayatını kazanmaya karar verdi. 17 Nisan 1950’de eşi ve çocuklarıyla
İstanbul’a geldi. Üç aydan fazla bir arkadaşının evinde kaldıktan sonra Fener’de
bir ev bularak buraya taşındı.
Orhan Kemal, her gün kolunun
altına sıkıştırdığı hikâyeleriyle “Babıâli”ye gidip hikâyelerini basacak bir
yayınevi aradı. Bu dönemde İstanbul’a geldiğine pişman oldu, ancak Adana’ya
dönmek de çare değildi. Yaşadığı sıkıntılara rağmen geçimini yazarak kazanmak
konusunda kararlıydı. Her gün düzenli olarak yazmaya devam etti. Yazdıklarını
yayınevlerine, dergilere kendisi gidip gösterdi. İstanbul’a geldikten sonra
dergilerde hikâyeleri daha fazla çıkmaya başladı. Romanları gazetelerde tefrika
olarak yayınlandı. Aynı romanlar daha sonra kitap olarak basıldı.
İlk olarak 1952’de “Vatan” gazetesinde tefrika olarak
yayınlanan “Murtaza” adlı romanı kitap
olarak basıldı. 1953 yılında “Bereketli
Topraklar Üzerinde” adlı romanı “Dünya” gazetesinde yayınlandıktan sonra
1954’te kitap olarak basıldı. Eser basında büyük yankılar uyandırdı.
Orhan Kemal, bu
döneminde yoğun bir çalışma temposu içine girdi. Her sabah dörtte kalkıp öğleye
kadar yazıyor, öğleden sonra yazdıklarını yayınlatabilmek için yayınevlerine
gidiyordu. 1956 yılında altı kitabı basıma hazır hale geldi. Ancak bunların
hepsini yayınlatma imkânı olmadı.
Orhan Kemal, geçimini
kaleminden sağlayan biri olarak bunu sadece para için yapmadı. Kalemini hiçbir
zaman istemediği konular doğrultusunda kullanmadı. Bunca eser vermesine karşın,
geçim sıkıntısı çekmeye devam etti.
1957 yılında “Sait Faik
Hikâye Ödülü”nü aldı. Roman ve hikâyeleri yayınlanmaya devam etti. Bu arada
senaryo yazma çalışmalarına da başladı. Önce bu konuda araştırma yapan yazar,
bununla ilgili bir de kitap yazdı. Senaryo yazımı yazar için yeni bir geçim
kaynağı oldu. Son dönemlerinde geçim sıkıntısı hafifleyen yazar, oyunlarından
eline geçen parayla Basınköy’de bir daire aldı. Böylece yıllarca süren kira
derdinden kurtuldu.
1967 yılında denize
girerken kalp krizi geçirdi. Denizden dönünce bir kriz daha geçirdi.
Arkadaşları onu hemen hastaneye götürdü. Hastanede iki hafta kaldıktan sonra
taburcu oldu. Doktorlar uzun süre dinlenmesini önerdi ancak o buna uymadı.
1968’de Ankara Sanat Tiyatrosunda
372 kez temsil edilen “72. Koğuş” ona
“Yılın En Başarılı Oyun Yazarı” ödülünü getirdi. Aynı yıl içinde birkaç
ameliyat geçirdikten sonra 1969 yılında bir ay kadar hastanede yatmak zorunda
kaldı. Aynı yıl uzun bir süre kendisine verilmeyen pasaportunu alarak Sovyet
Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak eşiyle birlikte Moskova’ya gitti. Orada
bir kanama geçirerek hastaneye kaldırıldı. Tedavisi bitmeden İstanbul’a döndü.
1970 yılının ilk
aylarında sağlığı düzelir gibi oldu. Eşiyle birlikte Bulgaristan’a gitti.
Babaannesinin soyunun bulunduğu yerleri gezerek notlar aldı. Durumu ağırlaşınca
hastaneye kaldırıldı. Burada 2 Haziran 1970’te hayata gözlerini yumdu.
Edebi
Kişiliği
Orhan Kemal, yazı
hayatına şiirle başladı. İlk şiiri hapishanede bulunduğu 1939 yılında, Reşat
Kemal adıyla yayınlandı. Yine o dönemde yazdığı birçok şiir ve hikâyesi Orhan
Raşit ve Orhan Kemal imzalarıyla çeşitli dergilerde yayınlandı. Yazar daha
sonra öykü ve romanlarında Orhan Kemal adını kullandı ve bu adla tanındı. İlk öyküsü
“Balık” 1940 yılında “Yeni Edebiyat”
gazetesinde yayınlandı.
Orhan Kemal, ilk öykü
kitabı “Ekmek Kavgası” ve “Küçük Adamın Notları” başlığı altında yayınladığı
otobiyografik roman dizisiyle yaygın bir üne kavuştu. Bu roman dizisinin ilki
olan “Babaevi”nde yazar çocukluğunu,
ailesinin dağılmasını ve yoksullaşmalarını, “Avare Yıllar”da Adana’da zor şartlarda geçen gençlik yıllarını,
fabrika işçiliğini, “Cemile”de
Yugoslav göçmeni bir işçi kızla yaşadığı aşkı, “Dünya Evi”nde göğüs germek zorunda olduğu zorlu yaşam koşullarını, evliliğinin
ilk yıllarını ve Adana’daki yaşam mücadelesini anlattı.
1952 yılında yayınlanan
“Murtaza” romanında çizdiği gece
bekçisi tiplemesi; görev anlayışı ve kişiliğiyle edebiyatımızın unutulmazları
arasında yerini aldı. Yazar, “Murtaza”
romanındaki mizahi anlatımını “Müfettişler
Müfettişi”, “Üç Kâğıtçı” ve
ölümünden sonra yayınlanan “Tersine Dünya”
adlı romanlarında da sürdürdü.
1954 yılında yayınlanan
öykü kitabı “72. Koğuş”ta anılarına
ve gözlemlerine dayanarak; o dönemin cezaevlerinde yaşanan zor şartları,
insanlar üzerindeki yıpratıcı etkisini ve mahkûmlar arasındaki ilişkileri
işledi.
Öykü ve romanlarında
ele aldığı kişilerin temiz ve aydınlık yönlerini öne çıkarmaya çalışan, yaşanan
acı gerçekleri ortaya koyarken bile umudunu kaybetmeyen yazar, roman alanındaki
en olgun ürününü 1954 yılında yayınlanan “Bereketli
Topraklar Üzerinde” adlı romanıyla verdi. Adana’daki tarım ve fabrika
işçilerinin dünyasına eğilen bu romanında Çukurova’ya akın eden gurbetçilerin
yüz yüze kaldıkları sömürü düzenini, sanayileşmeye geçiş süreci çerçevesinde
anlattı. Bunu takip eden “Vukuat Var”,
“Hanımın Çiftliği”, “Eskici ve Oğulları”, “Kanlı Topraklar” ve “Kaçak” adlı romanlarında ise
Çukurova’daki yaşamı farklı yönleriyle yansıttı.
Orhan Kemal’in, “Grev”, “Arka Sokak”, “Babil Kulesi”,
“Kardeş Payı”, “Dünyada Harp Vardı”, “Önce Ekmek” adlı öykü kitaplarıyla; “Suçlu”, “Serseri Milyoner”, “Devlet
Kuşu”, “El Kızı”, “Gurbet Kuşları”, “Sokakların Çocuğu”, “Bir
Filiz Vardı”, “Yalancı Dünya”, “Evlerden Biri”, “Sokaklardan Bir Kız”, “Kötü
Yol” adlı romanları ardı ardına yayınlandı. Konu ve kişileri İstanbul’un
kenar semtlerinden seçen yazar, bu öykü ve romanlarında İstanbul’un yoksul
mahallelerinde yaşayan, fabrikalarda çalışan, kimi kez kötü yola sürüklenen,
yoksulluktan kurtulmak için her türlü yola başvuran insanların hikâyelerini
anlattı. Bunlar büyükşehrin yoksul insanları, göçmenler, suça itilen çocuklar,
hem işte hem evde çalışan kadınlar ve geçim sıkıntısı çeken küçük memurlardı.
Orhan Kemal öykü,
roman, oyun gibi eserlerin yanında çok sayıda senaryo da yazdı. 1963 yılında “Senaryo Tekniği” adlı bir de kitabı
yayınlandı. Nazım Hikmet’le Bursa Cezaevinde geçirdiği tutukluluk yıllarını “Nazım Hikmet’le 3,5 Yıl” adlı anı
kitabında anlattı.
Orhan Kemal’in
sahnelenmiş beş tiyatro oyunu vardır. Bunlar; 1960 yılında sahnelenen “İspinozlar (Yalova Kaymakamı)”, 1962’de sahnelenen“72. Koğuş”, 1968’de sahnelenen “Eskici Dükkânı”, 1969’da sahnelenen “Bekçi Murtaza” ve 1970’te ölümünden
sonra sahnelenen “Kardeş Payı”dır.
Orhan Kemal, 1958’de “Kardeş Payı” ile “Sait Faik Hikâye
Armağanı” aldı. “72. Koğuş” ile
Ankara Sanatseverler Derneği tarafından 1967 yılının “En İyi Oyun Yazarı”
seçildi. 1969’da “Önce Ekmek” ile
“Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü”nü ve ikinci kez “Sait Faik Hikâye Armağanı”nı
kazandı.
Eserlerinde toplumsal
gerçekleri, birey-toplum ilişkisi çerçevesinde, gözlemlere dayanarak sade,
yalın bir dille yansıttı. Sıradan insanların yaşamlarını bireyselliğe indirgemeden,
çevreyle ve birbiriyle ilişkileri içersinde dile getirdi. Eserlerini sadece düş
gücüyle değil, yaşadığı ve tanık olduğu olayları zihninde yeniden canlandırarak
ve kurgulayarak meydana getirdi.
Orhan Kemal’in
hikâyeleri belli bir olay çerçevesinde serim düğüm çözüm ekseninde gelişmez,
hayattan bir kesit anlatılır. Hikâyeler beklenmedik bir sonla bitmez, sonucu
içinde barındırır.
Yazarın ilk hikâyesinden
başlayarak çalışan insana büyük önem verdiği görülür. İlk hikâye kitabı “Ekmek Kavgası”ndan itibaren fabrika
işçilerinin, ırgatların, küçük memurların, seyyar satıcıların yaşam mücadelesini
anlatır.
Yazarın sonraki
yıllarda İstanbul’da yazdığı hikâyelerde ise büyükşehre göçmüş kırsal kesim
insanlarının bu yeni ortama ayak uydurabilme mücadelesi görülür. Hikâyelerdeki
kişiler sosyal statülerine uygun, şive özellikleri korunarak, yerel dille
konuşturulmuştur. Yazar, hikâyelerinde kişiler aracılığıyla toplumun sosyal ve
ekonomik durumu yansıtılmıştır. Eserlerinin kahramanları; yaşam mücadelesi
veren dilenciler, kötü yola düşen kadınlar, çalışan küçük çocuklar, işten
atılan memurlar, hapiste yatanlar ve köyünü bırakıp çalışmaya gelen
gurbetçilerdir.
Orhan Kemal, birçok
yazar gibi eserlerinde otobiyografik öğelere de yer verir. Ancak bu olgu,
yazarın salt anılarını anlattığı eserler olması biçiminde değerlendirilemez.
Çünkü yazar, sadece yaşadıklarını anlatmayıp kendi gerçeğini bir toplum olayı,
toplumsal bir sorun biçiminde ortaya koyar. Bakış açısı realist, bazen de
natüralist izler taşır. Kahramanların yaşamlarını, sorunlarını, iç dünyalarını
yansıtırken umutlu bir yaklaşım gösterir. Eserlerinin hemen hepsinde toplumsal
çelişkileri ustaca vurgular.
Bir diyalog ustası olan
yazar, eserlerindeki kişileri hem iyi hem de kötü yönleriyle yansıtır.
Kişilerin karakterlerini olay içersinde belirler; onları doğal bir biçimde
canlandırır ve konuşturur. Uzun betimlemelere ve gereksiz ayrıntılara girmez.
Orhan Kemal’in sanata
ve sanatçıya bakış açısı düşünce yapısıyla paralel gelişir. Kendisini bir “yazı
ırgatı” olarak gören yazar, içinde yaşadığı toplumun sorunlarını gerçekçi bakış
açısıyla yansıtır. O, toplumla sanatçı ilişkisini doktorla hastası arasındaki
ilişkiye benzetir ve sanatçının bir bilim adamı, bir düşünür olduğunu dile
getirir. Sanatçının toplumun geleceği endişesini içinde taşıyarak her şeyden
önce bir fikir adamı olması gerektiğine inanır. Yazara göre sanatçı sosyal
gelişme ve değişmelere karşı düşündürücü, yol gösterici olmalıdır. Çünkü sanat
ile sosyal yaşam ayrılmaz bir bütündür.
Eserleri
Hikâye
Ekmek Kavgası (1949)Sarhoşlar (1951)
Çamaşırcının Kızı (1952)
72. Koğuş (1954)
Grev (1954)
Arka Sokak (1956)
Kardeş Payı (1957)
Babil Kulesi (1957)
Dünyada Harp Vardı (1963)
Mahalle Kavgası (1963),
İşsiz (1966)
Önce Ekmek (1968)
Küçükler ve Büyükler (1971)
Roman
Baba Evi (1949)Avare Yıllar (1950)
Murtaza (1952)
Cemile (1952)
Bereketli Topraklar Üzerinde (1954)
Suçlu (1957)
Devlet Kuşu (1958)
Vukuat Var (1958)
Gâvurun Kızı (1959)
Küçücük (1960)
Dünya Evi (1960)
El Kızı (1960)
Hanımın Çiftliği (1961)
Eskici ve Oğulları (1962)
Gurbet Kuşları (1962)
Sokakların Çocuğu (1963)
Kanlı Topraklar (1963)
Bir Filiz Vardı (1965)
Müfettişler Müfettişi (1966)
Yalancı Dünya (1966)
Evlerden Biri (1966)
Arkadaş Islıkları (1968)
Sokaklardan Bir Kız (1968)
Üç Kâğıtçı (1969)
Kötü Yol (1969)
Kaçak (1970)
Tersine Dünya (1986)
Tiyatro
İspinozlar (1965)72. Koğuş (1967)
Anı
Nazım Hikmet’le Üç Buçuk Yıl (1965)İnceleme
Senaryo Tekniği ve Senaryoculuğumuzla İlgili Notlar (1963)Röportaj
İstanbul’dan Çizgiler (1971)Kaynaklar
Altınkaynak Hikmet. Hikâye Yazarı Olarak Orhan Kemal. Yazko Yayınları. İstanbul 1983Baydar Mustafa. Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar. Varlık Yayınları (s 24) İstanbul 1960
Gültekin Mehmet Nuri. Orhan Kemal’in Romanlarında Modernleşme, Birey ve Gündelik Hayat (s 327). Everest Yayınları. İstanbul 2011
İlbey Hurşit. Orhan Kemal- hayatı- Sanatı- eserleri- Eserlerinden Seçmeler. Hikmet Yayınları. İstanbul 2002
Karacanlar Yusuf Kenan. Orhan Kemal. Tüm Yayınları. İstanbul 1974
Korkmaz Ramazan. Orhan Kemal Yeni Türk Edebiyatı 1839 – 2000. Grafiker Yayınları. İstanbul 2014
Narlı Mehmet. Orhan Kemal Romanları Üzerine Bir İnceleme. Kültür Bakanlığı Yayınları. Ankara 2002