Postmodern Edebiyat Anlayışı
Postmodern: modern sonrası ve ötesi anlamında kullanılan bir kavramdır. Bu kavram en genel anlamıyla geçmişte geçerli ve egemen olan değerlerden köklü bir kopuşu ifade ederken, yerleşik estetik ilkeleri köktenci bir biçimde değişime uğratan bir akım olarak kendini gösterir.
Postmodern
düşünce akımı; öncelikle felsefi bir hareket olarak ortaya çıkmış, mimaride bir
yöntem olarak kullanılmış, tarih, politika ve ekonomide etkili olmuş, daha
sonra edebiyat alanında kendini göstermiştir.
Postmodern nedir
Postmodern
kavramı, 1960’lı yıllardan itibaren kullanılmaya başlamıştır. 1979 yılında Jean
François Lyotard, “Postmodern Durum”
adlı kitabıyla bir tartışma başlatmış, bu tartışmalar zamanla pek çok alana
yansımış, sonuçta bir bütün olarak modernizmin sorgulanması ve aşılması
arayışına dönüşmüştür. Bununla birlikte postmodernizmi yeni bir tarihsel evre
olarak görmektense modernizmin kendi içinde bir aşaması ya da bir dönemi olarak
görmek daha doğrudur.
Postmodernizm,
tek bir doğruyu reddederek gerçekliğin söylemler tarafından inşa edildiğini
savunur. 20. yüzyıl başlarında hızlanan bilişim, iletişim ve ulaşım
teknolojilerindeki gelişmeler, insanların yaşam biçimini ve dünyayı algılama
tarzını değiştirmiş; kopyaların, göstergelerin, benzetimlerin önem kazandığı bu
dönemde gerçeğin bir önemi kalmamıştır. Postmodernizm, Batı toplumunun
“ötekileştirme” yaklaşımına kendi içinde bir eleştiri, “insan, hayat, doğa,
sanat” ilişkilerinin açıklamasına yönelik bir olgu ve çoklu bakış açısı olarak
görülen bir kavramdır.
Postmodernizm,
moderne karşı gelişmiş bir düşünce biçimidir. Nietzsche’nin ve Heidegger’in
modern düşünce sistemini eleştiren yaklaşımları, çeşitli aykırı grupların önem
kazanması, Foucault, Lyotard ve Derrida gibi düşünürlerin felsefe, dil, tarih ve edebiyat konularını yeniden sorgulamaları
zamanla postmodernizmi geliştirmiş ve güçlendirmiştir.
Modernizmin
getirdiklerini sorgulayan postmodern düşüncenin temel dayanağı “son”lardır (tarihin sonu, insanlığın sonu, bilimin sonu).
Bu nedenle postmodern tutum bazen kışkırtıcı bir entelektüel çabaya dönüşür.
Eski ile yeni, sıradan ile olağanüstü, madde ile metafizik, gerçek ile
kurmacanın iç içe geçtiği değerler çatışmasında; seçkinciliğin yanında halkçılık
da onay görür.
Temel
felsefesinde yer alan çoğulculuk, farklılıklara hoşgörüyle bakma, varlığını
kabul etme ve onaylama gibi açılımlar, postmodern düşünür ve sanatçılarda
dünyayı idealize edilmiş bir ütopya olarak değil, olduğu gibi kabullenme olarak
kendini gösterir. Bu nedenle postmodern düşünce, var olanı ve somutu yüceltir.
Postmodernizm,
aydınlanma çağının ve modernizmin temel ilkeleriyle barışık olmakla beraber
daha kapsamlı bir bilince ve daha kapsamlı bir özgürlüğe taliptir. Eski
projeleri reddetmez, ancak onun kendine özgü bir projesi vardır. Bu proje çeşitli
ve farklı kültürlerin oluşturduğu küresel bir medeniyetin kurulmasıyla
ilgilidir.
Postmodern
anlayış yaratıcılık yönünden kendisini en çok edebiyatta ve görsel sanatlarda
hissettirir. Postmodern duyarlılıkta; bilgiden deneyime, kuramdan pratiğe,
zihinden bedene doğru bir kayış söz konusudur. Bu anlayışta kavramlar tersyüz
olmuş, yeni kavramlar türemiş, tek anlamlılık yerini çok anlamlılığa bırakmış
ve her şeyin sorgulanabileceği noktasına gelinmiştir.
Yaratıcılığın
kendini göstermesiyle birlikte sanatsal olanla olmayan ayrımının bir değeri
kalmamış, seçkinliğin yerini seçicilik almış, özne ile nesne arasındaki ilişki
bireysel bir boyut kazanmıştır. Sanatı da bir iletişim biçimi olarak gören bu
akım, görselliği kimi zaman araç, kimi zaman da amaç edinmiştir.
Postmodern
Edebiyatın Özellikleri ve Anlatım Teknikleri
Postmodern
edebiyat; postmodern düşüncenin önemli temsilcilerinden Jean Françoise
Lyotard’ın “postmodern durum”
biçiminde tanımladığı ve “olağanüstü bir toplumsal
yaşamın edebiyatı” biçiminde nitelediği, “modernizm ötesi ve sonrası
edebiyat”tır.
Postmodern
anlayışta edebiyatın sınırlandırmaları ortadan kalkar. Postmodern yazara göre;
köşe yazısını romandan ya da gazete ilanını mektuptan farklı kılan bir dizge
yoktur. Hepsi ortak bir söylemi paylaşır. Sözün olduğu her şey birer metindir.
Bu bakış açısının sonucu olarak da köşe yazılarından oluşan bir roman ya da
gazete ilanlarıyla yazılan bir öykü normal kabul edilmektedir.
Postmodern
edebiyatın amaçlarından biri olan okuyucunun zihnini karıştırmak veya işgal
etmek için tekrar zorunlu hale gelir. Aynı olaylar, durumlar ya da cümleler sık
sık tekrar edilerek saplantılı bir düşünce, bir edim, kuşkulu bir olay
vurgulanmak istenir. Aynı olay farklı anlatıcılar tarafından anlatılırken okur,
bilmeceli bir olay örgüsünün içine çekilmiş olur. Bilimin “neden-sonuç” ilişkisinin sarsılmasıyla
ortaya çıkan “belirsizlik, görecelik, olasılık”
kavramları da bu örgünün yaratılmasında etkilidir.
Postmodern
yazara göre her metin nesnel, durağan ve gerçekliği olmayan kelimelerden
oluşur. Bunlara anlam kazandıran öge; kendi kültürel birikiminden, ruhsal
durumundan ve deneyimlerinden yola çıkan okurdur. Bir metinde, her okur için
farklı anlamlar vardır. Çünkü her okurun algılama ölçütü değişkendir. Ayrıca
her okur, metni anlamlandırma işini daha önce okuduğu metinlerin yüklemlerine
göre yapar. Böylece metinlerarası ilişkiler varlık kazanır.
Her
türlü ayrımcılığa, sınıflandırmaya karşı çıkan postmodern edebiyatta; türler
arası geçişlilik, görsellik, başka metinlerle ilişki, oyunsallık, yöresellik
önem kazanır. Denge ve düzen açısından uygunluk önemini kaybeder.
Postmodern
edebiyat, gerçeklikten sıkılan okur için bir eğlence alanına dönüşürken yazar
eserini fantastik öğelerle süsler. Tarih, mitoloji, din ve folklordan
yararlanan yazar, daha özgürlükçü bir bakış açısına kavuşmuş olur.
Postmodern
edebiyatta “zaman” kavramı ve algısı
farklı bir boyut kazanır. Bu anlayışa göre zaman çizgisel olmanın ötesinde görecelidir.
Zamanda atlamalar, ileriye dönük sıçramalar ve geriye dönüş teknikleri sıklıkla
kullanılır.
Postmodern
anlatıda “yazar-anlatıcı” varlığını
sürekli hissettirir. Anlatılanların kurgu ve uydurma olduğu özellikle
vurgulanır. Yazar-anlatıcı metnin
içindedir; olaylara ve kişilere dair yargılarda bulunur, kimi davranışları
onaylar, kimilerini eleştirir. Bütün bunları yaparken okuyucuyla sürekli
diyalog içindedir.
Postmodern
anlatıda birbirinden bağımsız ve bağlantısız hikâyelerin aynı anlatı içinde yer
alması, hatta farklı edebi türlere ait metinlerin bir ararda bulunmasının
sakıncası yoktur. Edebi anlamda “anlatı”
herhangi bir türün sınırları içinde kalmayı reddettiği için edebi tür olarak
kabul edilmez.
Postmodern
Edebiyatta Bazı Kavramlar
Üstkurmaca
Postmodern
romanın önemli anlatı tekniklerinden olan “üstkurmaca”
salt bir yazarın kurgusal buluşu olmayıp bir edebiyat anlayışının kendini dile
getirme biçimidir.
İlk
olarak 1960’lı yılların sonlarında yazılan romanlar için kullanılan bu terim en
genel anlamıyla; yazarın, yazma eylemini kurmaca metnin bir parçası durumuna
getirmesi, nasıl yazdığını anlatması ve romanın içersinde yazma eylemi ile
ilgili sorunlar konusunda düşünce üretmesidir. “Kurmacanın kurmacası” demek
olan bu kavram, edebiyatı bir oyun olarak algılayan görüşün ürünüdür.
Çok
katmanlı, çok anlamlı bir dokusu olan üstkurmaca metinlerin birden çok gönderme
yapan metaforik bir özelliği vardır. Bu yapıda genellikle üç düzlem bulunur: “gerçekçi düzlem”, “kurmaca düzlem” ve “bireyin iç
dünyası”. Gerçek ile kurmaca bu zeminde sürekli yer değiştirir.
Eserin
nasıl yazıldığının serüveni olan üstkurmaca; okuru yazma eylemine çeken, okurla
doğrudan iletişime geçen, onu aktif ve dikkatli durumda tutan önemli
unsurlardan biridir.
Metinlerarasılık
Her
anlam bir kültürün içinde yer alır. Bu nedenle yalnız yaşadığımız dünyanın dil
dışı gerçeklerine değil, aynı zamanda kendinden önceki yazılı ve sözlü metinlere
de göndermede bulunabilir. Hem metin gönderme hem de metin dönüştürme
yöntemleriyle oluşturulan bu ilişkiler üstkurmacanın bir parçasıdır. Bu özel gönderme
ve dönüştürmelere “metinlerarası ilişki” denir.
Postmodern
anlatıda metnin içeriği birbirinin içinde geçen öykülerden oluşur. Yazar, daha
önce yazılmış metinlere gönderme, alıntı, anıştırma yapar. Burada amaç onları
taklit etmek değil, kişi ya da motif düzeyinde yeniden biçimlendirmektir.
Roman,
sadece kendisini yazan yazarın değil, içinde yer alan birçok yazarın
söylemlerine de yer verdiğinden birçok farklı görüş içermekte çok sesli birçok
metnin iç içe olması ile de çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Metinlerarasılık,
metnin içine ayrışık unsurlar sokan; “alıntı,
gizli alıntı, öykünme, basmakalıp sözler, gönderme, yansılama, anlatı içinde
anlatı” gibi birçok teknik içermektedir.
Çoğulculuk
Sürekli
bir devinim içinde olan yaşamdan birbiriyle çelişen, çatışan değerlerin ortak
paydasını alan yazar, ondan yeni bir dünya yaratır. Yazarın amacı “madde-anlam, ruh-beden, fizik-metafizik, soyut-somut,
hayat-ölüm, gerçek-kurmaca” gibi karşıtların sergilendiği geniş yelpazede
ana birleşenleri uyumlu hale getirmek değil, aksine karşıtlıkların yarattığı
kaotik yapıdan yeni bir dünya kurmaktır.
Kolâj
Kuralları
olan ve anlam bütünlüğü gösteren geleneksel anlatı tarzının dışına çıkan
cümlelerin arasına gazete alıntıları, gazete başlıkları, afişler,
prospektüsler, tabela yazıları gibi yazınsal metinlerin dışında unsurlar
sokarak kesyap yöntemi uygulanır. Bu yönteme postmodern romanda kolaj denir.
Farklılık
Yüksek
kültür ile popüler kültür arasındaki sınırı ve ayrımı ortadan kaldıran
postmodern sanat, kendini halk tarafından daha çok ve daha çabuk tüketen bir
meta olarak yeniden üretir. Farklıyı eşit biçimde ortaya koyarken estetik
boyutuyla teknolojinin olanaklarından da yararlanarak yaşamın çeşitli
alanlarında kullanır. Elit ile sıradan arasındaki farkı ortadan kaldıran
sanatçı, farklı olanı yeniden biçimlendirirken sıradana ait kültürel değerleri
elit değerlerle yan yana, karmaşık bir değerler bütünü olarak sunar.
Oyunsuluk
Postmodern
metinde her şey sanat düzleminde oynanan bir oyundur. Sanatçılar için gerçek
diye bir şey yoktur. Her şey belirsiz bir muammadır. Postmodern anlayışta metin
dışı pek çok olgu metne katılır, böylece kurmaca, üstkurmacaya dönüşür.
Pastiş
Sanatçının
eserini başka eserleri taklit yoluyla yazması, yeniden kurması demek olan
pastiş, taklide dayalı bir anlatı terimi olarak başka bir yapıtı ya da yapıtın
bir parçasını başka bir bağlamda taklit yöntemidir.
Gerçekle
kurmacanın sınırının birbirine karıştığı anlatıda zaman ve mekân tanımlamasından,
olaylar arasındaki “neden – sonuç” ilişkisinden, kişilerin karakteristik
özelliklerinin betimlenmesinden özellikle kaçınan yazar, yaratacağı yeni
dönüşümler ortamında metinde suskunluklar, anlam boşlukları yaratır.
Postmodern
yazar, kendisine yeni bir kurmaca dünya yaratırken daha önceki zamanlara ait
metinlerin evreninde gezinir. Eski metinlerden bazen kişi bazen motif, bazen de
anlatı tekniği olarak etkilenirken oyunlarını pastiş düzleminde kurar.
Parodi
Parodi:
tiyatro terimi olarak ciddi bir oyunun bir bölümünü ya da tümünü, aradaki
koşutluğu koruyarak alaya alan, biçimini bozmadan ona bambaşka bir içerik
vererek, içerikle biçim arasındaki bu karşıtlıktan gülünç ve eleştirel etki
yaratan oyun biçimi demektir. Bu kavram bazen postmodern yazarların eserlerini
oluştururken başvurdukları bir yöntemdir.
İroni – alay
İroni,
edebiyat terimi olarak; etkiyi arttırmak için, bir şeyin tersini söyleyerek
alay etme anlamına gelir. Postmodern anlamda metinler arası dünyada dolaşmak,
başka bir metinden bir resim, bir motif, davranış biçimi, bir kişinin
karakterini almak, onların kurgu ve anlatı biçimleriyle oynamak, bir konumdan
başka bir konuma dönüştürmek anlamında kullanılan bir kavramdır.
Postmodern
anlatının çoksesli ve çoğulcu yapısını sergileyen bu tavır, aynı zamanda postmodern
yazarın hoşlandığı ve yaratıcılığının doyuma ulaştığı bir düzlemdir.
Gizem – gerilim
Polisiye
roman türü, üstkurmaca düzleminde postmodern edebiyatta da kendisine önemli bir
yer bulmuştur. Polisiye gerilim, bazen metnin temelinde ve tamamında
olabilirken bazen de ana metne yardımcı bir işleve sahiptir.
Polisiye
kurgu bu amaca hizmet eden kategorilerden biridir. Cinayet sırları ve
yöntemleri üzerinde iz süren ve ipucu yakalamaya çalışan dedektifin çabaları
ile yaratılan gerilim, tıpkı bilmece bulmaca çözer gibi okuyucuyu da içine
çekmeyi, olayların akışında eğlendirmeyi, hoşça vakit geçirmeyi ve metinden
zevk alınmasını hedeflemektedir.
Tarihe yöneliş
Postmodern
anlatıda tarih kavramı bilinen anlamından tamamen soyutlanarak köklü bir
değişime uğramıştır. Belli zaman ve mekân içinde yaşanmış olayların neden-sonuç
ilişkilerine dayandırılarak anlatılan, toplumsal ve ekonomik yapı ile kültür ve
uygarlık değerlerinin aktarıldığı bütüncül bir yapı gösteren genel tarih
anlayışının yerini, yenidünya gerçekliğinde kendini yeniden tasarlayarak yazan
bir tarih anlayışı almıştır.
Postmodern
anlayışa göre tarih, neden-sonuç ilişkisine dayalı olaylar zincirinin
kronolojisi değil, şimdiki zamanda var olan, çağının anlayışıyla iç içe geçmiş,
yeni ve çeşitli oluşumlar üreten bir zaman kesiti olarak yazarın, kurmaca bir
dünya yaratmak için kurguladığı bir oyun alanıdır.
Bu
anlayışa göre tarih, hem nesnel gerçeğin özelliklerini taşır hem de insanların
kendi belleklerinde, kendi duygu ve düşüncelerinde şekillenen başka bir gerçekliktir.
Yani kurmacadır. Tarihin önemli dönemeçlerinde büyük olayların merkezinde
bulunmuş kahramanlar, tarihi kimlikleriyle değil, bireysel kimlikleriyle sıradanlaştırılır.
İnsan
Postmodern
döneme geçişle birlikte kendisine ve çevresine yabancılaşan insan; edilgin,
kişiliksiz ve kimliksiz bir varlığa dönüşmüş, birey olan özne yitip gitmenin
ötesinde parçalanmıştır. Bireyselliğin yok edildiği bu metinlerde birey yerine
özne sözcüğünün kullanılması daha doğrudur.
Yazar-anlatıcı gibi, kişisi de
kimlikten kimliğe giren, değişim geçiren veya dönüşüme uğrayan bir nitelik
sergilerken imgelerden örülü bir doku içinde kişi ve figürler değişerek dönüşür,
kimi zaman da başkalaşarak yok olur.
Anlatı
Postmodern
romanda kurgu gereği tek tip bir anlatı tekniği söz konusu olmayıp farklı
amaçlarla kurgulanmış olan çeşitli metinler bütünü biçiminde oluşturulur. Böylece
romanda birden fazla anlatı türünün yer almaya başladığını, bazı yerlerde
gazete haberlerinin, köşe yazılarının romana aynen taşındığını görürüz. Bazı
romanlarda şiir, mektup, deneme, piyes, otobiyografi gibi türler, anlatı
metinleri olarak karşımıza çıkar.
Okur merkezlilik
Postmodern
anlayışta “seçkin okur, etkin okur,
donanımlı okur, bilinçli ve birikimli okur” gibi söylemler ağırlık kazanır.
Bu tür anlatılarda okuma edimi büyük önem taşıdığından öncelikle metnin nasıl
okunması gerektiği bilinmelidir.
Yapıt,
kurmacanın iç içe geçtiği, birinin öteki içinde eriyen yapısını bilerek okunmalıdır.
Okuma sürecinde; imge, motif, oyun, anıştırma veya olaydan bağımsız bir
taklitle geçmiş zamanın anılarına dalan veya gelecek zamanı da bilincinde
tüketen yazarın kurmaca evrenine girildiği unutulmamalıdır.
Bu
anlayışta anlatıcının da kahramanın da konumu değişmiş, okur daha etkin ve
önemli hale gelmiştir. Yazar ve okur metni birlikte kurgulamaktadır. Yazar,
adeta metnini okurla birlikte oluşturmakta, hikâye kendini anlatmaktadır.
Okuru
zorlayan süreçlerden biri de anlamdaki boşlukları doldurmadır. Yazar metnini
oluştururken sürekliliğin dışına çıktığı için metinde kopukluklar, boşluklar
oluşur. Bu boşlukları doldurmak okuyucuya düşer. Klasik romanda alıştığımız “son” ucu açık olup yerini okurun
anlamlandırmasını beklediği bir bitişe bırakır.
Postmodern
yazarlardan bazıları
Italo
Calvino, Umberto Eco, Paul Auster, Jean Baudrillard, Jacques Derrida, John
Barth, Neil Gaiman, William Gibson, Alan Moore, Toni Morrison, Victor Pelevin
Postmodernizmin
Türk Edebiyatına Etkileri
Türk
edebiyatında postmodern roman anlayışının altyapısı 1960’lı yıllarda oluşmaya
başlamıştır. 1990’lı yılların başında ise geniş boyutlu tartışmalar
yaşanmıştır. Bir taraftan postmodern anlayışın sanatta özgürlük ve
demokratikleşme getirdiği savunulurken diğer taraftan da sanatçıların sorumluluktan
kaçtığı görüşü dile getirilmiş ve bu yönde eleştiriler yapılmıştır.
1980
darbesi sonrasında ironi, oyun ve fantastik öğelerle dolu olan yapıtlar, baskı
ortamı için bir kaçış ve eğlence alanı olmuştur. Sanatçılar, yeni bir kurmaca
dünya yaratırken daha önceki zamanlara ait olan metinler evreninden imge,
motif, alıntı göndermeler ve anlatı teknikleriyle parodi - pastiş düzleminde
yapıtlar oluşturmaya başlamıştır.
Türk
edebiyatında Oğuz Atay, Ferit Edgü ve Yusuf Atılgan postmodern romanın habercileri
kabul edilirler. Postmodern anlayışla yazılan yapıtlar ve roman denemeleri toplumun
alıştığı sanat anlayışıyla çeliştiği için önceleri yadırganır ve fazla ilgi görmez.
Ancak Oğuz Atay’ın yazmış olduğu “Tutunamayanlar”;
Üstkurmaca tekniğiyle yazılan ilk roman olması, çok katmanlı yapısı,
simgeselliği, zaman algısı, anlamsal boşlukları barındırması açısından Türk
okuru tarafından -pek anlaşılmasa- da öncü ve ilgi çekici bulunmuştur. Kurgu,
biçim, anlatı tekniği ve yöntemleri açısından geleneksel roman anlayışından
farklılar gösteren yapıt, Türk romanında köklü değişimlerin başlangıcı
olmuştur.
“Tutunamayanlar” romanıyla birlikte
kendini gösteren, 1980’li yıllarda güçlenen bu yeni eğilimin iki önemli
özelliği vardı: Bunlardan birincisi romanın, kendini bir roman konusu olarak ele
alması, ikincisi de bireyin karmaşık iç dünyasına yönelerek bu dünyayı
öncekilerden çok daha farklı anlatı teknikleriyle anlatmasıdır.
Oğuz
Atay’ın roman ve hikâyelerinde uyguladığı bu teknikler, yayınlandığı yıllarda
yeterince anlaşılmamış olmakla birlikte, özellikle 1980’den sonra büyük ilgi
uyandırmış, aynı tarihlerde benzer tekniklerle yazılan roman ve hikâyeler ard
arda yayınlanmaya başlamıştır. Bu teknik ve anlayışla yazan Yusuf Atılgan,
Bilge Karasu, Latife Tekin, İhsan Oktay Anar, Nazlı Eray gibi yazarların
yapıtları büyük ilgi görmüştür. Modern ve postmodern eğilimlerin hikâye ve
romanlara hâkim olduğu bu dönemde “toplumcu gerçekçi” yazarlar kendi bakış
açılarını sürdürmüş bu doğrultuda eserler vermeye devam etmişlerdir.
1980’den
sonra eser veren birçok hikâye ve roman yazarı, eserlerinde bu yeni anlayış ve
teknikleri kullanmıştır. Bu yazarlar arasında özellikle “Anayurt Oteli” adlı romanıyla Yusuf Atılgan’ı, “Bir Düğün Gecesi” romanıyla Adalet
Ağaoğlu’nu, “Kılavuz” romanıyla Bilge
Karasu’yu, “Bir Cinayet Romanı” adlı
eseriyle Pınar Kür’ü, “Arzu Sapağında
İnecek Var” romanıyla Nazlı Eray’ı, “Sevgili
Arsız Ölüm” romanıyla Latife Tekin’i sayabiliriz.
1980’li
yıllardaki çıkışıyla en büyük edebiyat olaylarından biri haline gelen Orhan Pamuk,
modernist ve postmodernist çerçevede Türk romanının en önemli yazarlarından
biridir. Tarihin, mistisizmin, iç dünya yolculuklarının alışılmamış kurgularda
can bulduğu eserleri, bazı çevrelerce sert tepkiler alsa da romanlarında
kullandığı farklı teknikler ve metin kurma becerisi sayesinde bugün çağımızın
en büyük romancılarından biri olmayı başarmıştır.
1990’lı
yıllardan sonra yapısal ve biçimsel öğelerdeki gelişmeler, üstkurmaca ve
metinlerarası tekniklerin yaygınlaşması, biçim denemelerin artması, üslubun
çeşitlenmesi, anlatıcının çoğalması, mutlak gerçekten seçenekli gerçeğe geçiş
postmodern romanın popülist ve çoğulcu yapısına zemin oluşturmuştur. Bu yolla
gerçekçi roman anlayışının anlatım normları yıkılmış, geleneksel roman
anlayışıyla alay edilmiştir. Bu durum Batı’da gelişen postmodern roman
anlayışının Türk edebiyatına uyarlanması olarak kabul edilmiştir.
Postmodern
anlayışla birlikte edebiyatta önemli olan roman yazmak değil, roman kurmak
olmuştur. Geleneksel olguların devam ettiği bir ortamda farklı teknik ve
biçimlerle yazılan bu romanlar, Türk edebiyatındaki roman anlayışını
değişikliğe uğratmıştır. Geleneksel kavramlardan ve kalıplardan sıyrılan Türk
romanı çağdaş nitelikler kazanarak dünya edebiyatı standartlarına yükselmiş, bu
sayede okuyucunun romana bakış açısı genişlemiştir.
Kaynakça