Romantizm Akımı Özellikleri

Romantizm nedir

Romantizm; “Başlıca özelliği duyguların ve içgüdülerin yüceltilmesi, ulusal özelliklerin değer kazanması, aşırı ölçüde coşkuya ve imgeye dayanan sanat akımı” olarak tanımlanabilir.

Romantizm, aydınlanma çağının bilimsel yaklaşımlarına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu akım duygusal tepkileri, doğanın güzelliğini, doğaüstü ve imgesel unsurları ön plana çıkarırken; aşk, özgürlük, bireysellik gibi temaları da işlemiştir.

Fransızca kökenli bir sözcük olan romantizm kelimesinin Türkçe karşılığı “coşumculuk” tur.

Romantizm mecaz olarak, “aşırı duygusallığa eğilim ve düşler evrenine dalış” anlamlarına da gelir. Bu anlamda; duyguların, düşüncelerin ve coşkunun aşırı biçimde etkisi altında bulunan kişiye de romantik denir.

Romantizmin Oluşumu

Romantizm; 1800 ve 1850 yılları arasında Avrupa’da felsefe, resim, müzik ve edebiyatı etkileyen, bir ölçüde sanayi devrimine, aydınlanma çağına, dönemin sosyal ve siyasal düzenine tepki olarak doğan, duygulara ve doğaya verdiği önemle bilinen bir akımdır. Ortaya çıkışında Fransız Devrimi sonrasındaki toplumsal, siyasal ve düşünsel yapının etkileri vardır.

Klasisizmin ortaya koyduğu akıl ve sağduyu bilimin gelişmesini hızlandırmış, toplum yapısı, gelenekler, siyaset yeniden bilimsel açıdan ele alınmıştır. Bunun sonucu olarak Rousseau, Montesquieu, Diderot gibi felsefeciler, ilerlemeye engel oluşturan tüm önyargı ve zorbalıklara karşı çetin bir savaş açmış, dinsel hoşgörü, toplumsal ve siyasal eşitlik, birey haklarına ve düşünce özgürlüğüne saygıyı yaymaya çalışmışlardır. Bu fikirler halk tarafından benimsenmiş ve sonuçta Fransız Devrimi patlak vermiş, monarşi yıkılmış, soylulara karşı burjuva sınıfı oluşmuştur. İşte romantizm böyle bir ortamda doğmuştur.

Edebi anlamda romantizmin temel ilkeleri, ilk olarak Victor Hugo tarafından yazılan Cromwell adlı eserin önsözünde ortaya konmuştur.

Romantizmin Özellikleri

Romantizm, klasisizme tepki olarak, akla ve sağduyuya verilen önemi reddedip duygu ve hayallere değer vermiş, eserler bu doğrultuda oluşturulmuştur. Klasisizmin temel ilkelerinden “deha akıldadır” görüşüne karşı çıkılarak “deha yürektedir” görüşü savunulmuştur.

Sınırsız hayal gücüne yönelen sanatçılar, kendilerini daha özgür ve daha yaratıcı bir ortamda bulmuşlardır. Bu doğrultuda oluşan eserlerde, alabildiğine serbestlik ve yenilikler hâkim olmuştur.

Romantik sanatçılar, klasik sanatçıların aksine, antik Roma ve Yunan tarihleri yerine, kendi tarihlerini ve günlük yaşantılarını ön plana çıkarmışlardır.

Romantizmde görülen insan tipi, klasisizmde olduğu gibi yalnızca soylu insan tipi değildir. Aksine çevresiyle, görünümüyle belli biridir. Eserlerde her türlü kişiye rastlanır. Soylularla sıradan insanlar iç içedir. Ancak kişiler tek yönlüdür; yani ya iyi ya da kötüdür. Bu dönemdeki romanlar bu ikisinin çatışmasından doğar. Karakterlerin üzerinde dini etkiler yoğun olarak görülür. Eserin sonunda iyiler ödüllendirilip kötüler cezalandırılır.

Romantik yazarlar, klasik yazarların aksine kendini gizlemeyip, olaylar ve durumlar karşısında kendi duygu ve düşüncelerini açığa çıkarmışlardır.

Eserlerde kullanılan dil; duygu ve hayallerin coşkunluğu ölçüsünde dağınık ve serbest olarak kullanılmıştır. Bu doğrultuda sözcük seçimine pek önem verilmemiştir. Temelde halkın kullandığı dil esas alınmıştır. Anlatımda benzetmeler ve mecazlar önemli bir yer tutar. Özellikle doğa manzaralarının betimlenmesine büyük değer verilmiştir.

Bu akımda yer alan sanatçılar tiyatro alanında trajedi ve komedi türlerini bir tarafa bırakıp dram türünde eserler vermişlerdir. Eserlerinde üç birlik (yer, zaman, olay) kuralını uymamışlardır.

Romantizm akımında ilk eserler tiyatro alanında verilmiştir. Daha sonra ise romanlar ön plana çıkmıştır. Şiir alanında özellikle lirik şiir büyük önem kazanmıştır.

Bu akımda konu olarak; toplumsal sorunlar, ulusal tarih, doğa ve dini hikâyeler ön plana çıkmıştır.

Romantizmin dünya edebiyatındaki başlıca temsilcileri:

Victor Hugo (Akşam Şarkıları, Sefiller, Hernani, Ruy Blas, Crowell)
Jean Jacques Rousseau (İtiraflar, Emile, Toplum Sözleşmesi)
Goethe (Faust, Egmont, Genç Verther’in Istırapları)
Puşkin (Yüzbaşının Kızı)
Lamartine (Bir Meleğin Düşmesi, Şairane Düşünceler, Grazilla, Raphael)
Voltaire (Hernedia, Candide, Zadig)
Lord Byron (Sardanapal)
Aleksandre Dumas (Üç Silahşorlar, Monte Kristo Kontu)
Schiller (Haydutlar, Wilhelm Tell)
François-Rene de Chateaubriand (Paris, İstanbul, Kudüs Bir Seyyahın Günlüğü)
Alfrede de Musset (Bir Zamane Çocuğunun İtirafları, Carmosine)

Türk Edebiyatında Romantizm

Tanzimat Fermanının ilanından (1839) sonra başlayan ve Batı edebiyatı örnek alınarak oluşan Tanzimat edebiyatı dönemindeki eserlerin çoğunluğu romantizm akımının etkisiyle kaleme alınmıştır.

1860 yılından sonra Avrupa’ya açılan sanatçılarımız kendilerini romantik akımın içinde buldular. Bu dönemde klasisizm son anlarını yaşamakta, romantizm ise etkisini artırmaktaydı.

Romantizmin Türk edebiyatındaki etkileri Abdülhak Hamit’in şiirlerinde kendini hissettirmiş, tiyatro eserlerinde iyice açığa çıkmıştır. Bu anlamda Abdülhak Hamit, tarihe egzotik mekânlara ve konulara olan ilgisini eserlerine taşıyarak gerçek anlamda bu akımın teorik zeminiyle ilişki kurabilen ilk sanatçımızdır diyebiliriz.

Abdülhak Hamit’le birlikte iyice belirginleşen romantizm, Recaizade Mahmut Ekrem’le daha da güçlenir. Romantizmin bedbinlik, huzursuzluk, melankoli gibi aşırı duyguları içeren temalarını eserlerine yansıtan Ekrem sayesinde bu etki Servetifünun edebiyatına kadar sürer.

Kısacası bu dönem yazar ve şairlerinden Abdülhak Hamit Tarhan tiyatrolarıyla, Ziya Paşa ve Recaizade Mahmut Ekrem şiirleriyle, Ahmet Mithat romanlarıyla, Namık Kemal roman ve tiyatro oyunlarıyla romantizme katkıda bulunmuşlardır.

Romantizmin edebiyatımızdaki oluşumunda eksik kalan “ulusallık” 1908’den sonra Türkçülük hareketiyle birleşen Milli Edebiyat dönemiyle tamamlanır. Özellikle Ziya Gökalp’ın Türk destanlarına, efsanelerine dönüşü, halk edebiyatını ve kültürünü öne çıkarışı, milli romantik duyuş tarzıyla kaleme aldığı şiirleri bu alanda etkili olmuştur.

Romantizm Batı’da en baştan itibaren doğrudan ulusal kimlik, dil ve kültür oluşumunda kurucu unsur olurken, bizde sonuç görünümü kazanmıştır. Bunda toplumsal yapı ve tarihsel dinamiklerimizin Batı toplumlarından farklı oluşunun da büyük etkisi vardır. Bunun en belirgin yansıması Namık Kemal’de görülmüştür.

Kaynaklar

Çetişli İsmail. Batı Edebiyatındaki Edebi Akımlar. Akçağ Yayınları. Ankara 2006
Dellaloğlu Besim. Romantik Muamma. Ayrıntı Yayınları. İstanbul 2010
Kantarcıoğlu Sevim. Edebiyat akımları – Platon’dan Derrida’ya. Paradigma Yayıncılık. İstanbul 2009
Kefeli Emel. Batı Edebiyatında Akımlar. Dergâh yayınları. İstanbul 2012
Wellek Rene. Batı Edebiyatında Akımlar. Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Açık Öğretim Fakültesi Yayınları. Eskişehir 2018

EN ÇOK OKUNAN YAYINLAR

Kaldırımlar Şiir İncelemesi

Sanat Şiiri İncelemesi

Otuz Beş Yaş Şiiri İncelemesi

Çoban Çeşmesi Şiir İncelemesi

Yağmur Şiiri İncelemesi