Sembolizm Akımı Özellikleri
Sembol Nedir
Sembol
genel anlamda “evrensel bilgi ve
gerçeklerin basit ve somut bir biçimde ifade
edilmesi” olarak kabul edilir. Sembol ile anlatılmak istenen en kesin ve
açık bir biçimde ifade edilmelidir. Sembol evrensel bir dildir; dini, siyasi,
askeri ve bilimsel alanlarda kullanılır. Bu tür semboller bütün insanlar için
ortak anlam taşır.
Edebi
anlamda sembol ise karmaşık bir konudur. Şiir yazarken semboller kullanan bir
sanatçının o an hissettiği duyguyu tam olarak anlamamız mümkün değildir. Ayrıca
sembollerden, her zaman herkes tarafından aynı şeylerin anlaşılması da beklenemez.
Örneğin “mehtap” kelimesi kimisi için
hüzün, kimisi için gizem, kimisi için de sevgili anlamına gelir. Semboller
sadece sanatçılar için farklı anlamlara gelmez, bu durum okuyucular için de geçerlidir.
Sembolizm Nedir
Sembolizm;
duyguları, izlenimleri ve sözlerdeki musikiyi öne çıkaran, görünmez sonsuz
gerçekliğin ancak sembollerle yansıtılabileceğini savunan edebiyat ve sanat
akımıdır.
Sembolizm
akımı, 19. yüzyılda Fransa’da parnasizm akımının aşırı gerçekçiliğine, aklın
her şeyin üstünde tutulmasına karşı ortaya çıkmıştır. Parnasyenlerin duygulara
ve izlenimlere önem vermeyen tutumuna karşı sembolistler duygusallığa ve
insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Onlara göre somut varlıklar, dış dünya ile
insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir.
Sembolizm,
şiire hayal ve duygu getirmesi yönüyle romantizme benzer. Ancak bu benzerliğe
rağmen sembolistler, kendilerinden önceki tüm şiir anlayışlarına karşı çıkar.
Sembolizm, görülebilen gerçeklerin arkasında başka gerçeklerin bulunduğuna
inanan, bu gerçeklere farklı bir yaklaşımla ulaşılabileceğini savunan bir
akımdır.
Sembolizm
Akımının Özellikleri
Sembolistler,
olgu gerçekliğine karşı çıkıp yerine kendilerine özgü gerçeklik anlayışını
koydular. Sembolistlere göre; dış dünya ve doğada gördüğümüz, algıladığımız her
maddenin arkasında görünmeyen bir gerçeklik vardır. Bize görünen kısmı ise
aldatmacadır. Sembolist sanatçının görevi dış gerçeklikten hareketle görünenin
arkasındaki saklı bulunan gizli anlamı, ebedi ve ilahi gerçeği eserine
yansıtmaktır.
Sembolistler,
semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve
izlenimlerini anlatmışlardır. Çünkü sembolistlere göre “dış gerçek” ancak
insanın algılayış biçimiyle var olur ve herkeste farklı çağrışımlar uyandırır.
Bu nedenle sembolistler, dış dünyanın görüntülerini eserlerine, somut nesnel
gerçekliğiyle değil, izlenimlerinden yansıyan nitelikleriyle aktardılar.
Sembolizm
akımında doğa görüntüleri yarı aydınlık bir ortamda, adeta bir sis perdesiyle
örtülü olarak tasvir edildi. “Alacakaranlık,
ay ışığı, durgun sular, sararmış yapraklar, gezinen gölgeler, kızıl gün batımı,
hüzünlü akşamlar” duygusal yansımalar biçiminde anlatıldı.
Sembolizme
göre şiir, gerçeklik ile bütün bağların kesildiği noktada başlar ve sonsuzluğa
doğru gelişir. Bu anlayışa göre şiir, düşünceye değil, duygulara hitap
etmelidir. Şiir bir fikri anlatmak için değil, duyulmak için yazılır. Bu
nedenle şiirde anlam açıkça ifade edilmez.
Sembolistler,
şiiri açıklayıcı işlevinden ve kalıplaşmış hitabet özelliğinden kurtardılar.
Şiirle, insan yaşantısındaki anlık duygulanmaları betimlemeyi başardılar.
Sembolist
şairler, maddeci dünyadan, gerçeklerden bunalmışlardı. Bu nedenle kendilerine
hayali bir dünya yaratarak, kendilerini o beldede hayal ettiler. Gerçek hayatta
böylesine huzurlu bir yer bulunamayacağını bilen sembolistler, bu yeri
zihinlerinde canlandırdılar ve şiirleriyle gözler önüne serdiler. Bunu yaparken
de bilinen ve alışılagelmiş bütün kuralları yıktılar.
Sembolistler,
“sanat için sanat” görüşüne bağlı kalarak siyasal, sosyal ve toplumsal
konulardan uzak durdular.
Sembolistler,
şiiri sözcüklerle yapılmış bir beste olarak kabul ettiklerinden, şiirde
musikiye önem verdiler. Bunu özle biçim arasında bir uyum ögesi olarak
gördüler. Sembolistlere göre, şiir için musiki zorunludur. Çünkü görünenin
ötesindeki gerçekliği, varlıkların gizli ruhunu ve bunların arasındaki ilişkiyi
sadece dille anlatmak mümkün değildir. Bu gizemli ilişkiler ağını ne tek başına
dil ne de musiki anlatabilir. Bunun için şiirin musikiden, musikinin de şiirden
yararlanması gerekir. Ancak şiirdeki musiki, dilin imkânlarıyla sınırlıdır ve
kulaktan çok ruha seslenir.
Sembolizmde
şair, düşüncelerinin, duygularının, hayallerinin özgün olmasına çalışır. Bu
özgünlüğü sağlamak için de yeni bir dil kullanması gerekir. Bu dil cümle
yapısı, kelime ve ses unsurlarıyla gelenekten farklı olmalıdır. Yeniliği sanatın
asıl unsuru olarak kabul eden sembolistler, özgünlüğü görünen âlemde değil,
kendi benliklerinin derinliklerinde bulurlar. Bu nedenle farklı bir dil için kelimelerin
gizeminden yararlanırlar. İmge ve düşüncelerini anlatmak için yeni sözcük ve
tamlamalar türetme yoluna giderler.
Sembolistlerin
edebiyat alanında yaptıkları en büyük yeniliklerden biri de şiire “serbest
nazım” türünü kazandırmış olmalarıdır.
Sembolizm
akımının başlıca temsilcileri: Paul Verlaine, Stephane Mallerme, Arthur
Rimbaud, Jean Moreas, Maurice Maeterlinch’dir.
Sembolizmin Türk
Edebiyatına Etkileri
Türk
edebiyatında sembolizmden ilk söz eden Edebiyat-ı Cedide yazarlarıdır. Bu
yazarlardan Hüseyin Cahit, edebi akımları tanıttığı yazılarında farklı edebiyat
akımlarından etkilenmenin olağan bir durum olduğunu söyler. Yazara göre, âlimlerin
memleketi olmadığı gibi edebiyatın da sınırları yoktur.
Hüseyin
Cahit, sembolizmden bahsettiği makalesinde edebiyat ve musiki ilişkisini
Fransız edebiyatı üzerinden inceler. Bu konudaki farklı görüşleri verdikten
sonra kendi düşüncelerini de söylemekten çekinmez. Hüseyin Cahit, musikiyle
edebiyat, özellikle de şiir arasında pek çok ortak nokta olduğunu ifade eder. Bu
ilişkinin temel sebebi de bütün edebi eserlerin kulağa hoş gelme amacının
olmasıdır. Aslında musiki ile şiir birbirinden çok farklıdır. Ancak her ikisi
de insan ruhuna seslenir.
Türk
edebiyatında Cenap Şahabettin’in de Ahmet Haşim’in de sembolistliği tartışılan
bir konudur. Genel düşünce şiirlerinde sembolist unsurlar görülse de her iki şairin
tam anlamıyla sembolist olmadıkları yönündedir. Zaten her iki şair de herhangi
bir edebi akıma bağlı olduklarını kabul etmez.
Cenap
Şahabettin’e göre edebiyatta güzellik unsuru, hiçbir koşula bağlı olmaksızın
her zaman, her durumda vardır. Her faydalı şeyin aynı zamanda güzel olması
mümkün değildir. Yazar için sanat eserinin tek bir faydası vardır; o da okuyucu
üzerinde bıraktığı etkidir.
Cenap
Şahabettin, edebi eserin okuyucuda tatlı bir esinti, bir hülya uyandırması
gerektiğini söyler. Bu düşünce bize, sembolizmin temel dayanaklarından biri
olan rüya kavramını hatırlatmaktadır.
Cenap
Şahabettin’in edebi eseri musikiye benzetmesi, akla sembolist şairlerin
musikiye ve ahenge verdiği önemi akla getirmektedir.
Cenap
Şahabettin’in sembolizme uygun olan görüşlerinden biri de edebi eserdeki biçime
ait söylemleridir. Bilindiği üzere sembolist şiir anlayışı şiirdeki kuralları
yerle bir etmiş, serbest nazım ilk kez sembolist anlayışın ürünü olarak ortaya
çıkmıştır. Cenap Şahabettin de güzel bir eseri tarif ettiği makalesinde nazım
çeşitliliğini edebiyatın ilerlemesi olarak görür. Cenap Şahabettin, neyin şiir
olduğunu şu sözlerle ifade eder:
“Şiirin insana verdiği hayalde özel bir his
ve özel bir heyecan olması gerekir. Şiirin verdiği hayal, içimizde çağlar,
adeta coşar. Ama en belirgin hissedilen duygu ise belirsizlik duygusudur. Bir
metin bütün bunları hissettiren bir hayal veriyorsa işte o zaman şiir olur.”
Cenap
Şahabettin’in bu şiir tanımı sembolist şiir anlayışına uygundur. Sembolizmde
hayal ve belirsizlik ilişkisi önemlidir.
Sembolistler,
özellikle anlaşılmadıkları için eleştirilmiştir. Oysa sembolistler “anlaşılmak için değil duyulmak, hissedilmek
için” yazmışlardı. Cenap Şahabettin’in bazı şiirleri de benzer eleştirilere
maruz kalmıştır.
Cenap
Şahabettin, yazılarında şairin kaleminden nadide kelimelerin, duyulmamış
tamlamaların, yeni cümlelerin dökülmesi gerektiğini söyler. Bir hayali ve
manayı ifade etmek için belki de hiç yan yana gelmemiş eski iki kelimenin yan
yana gelebileceğini ifade eder. Bütün bunların sonucunda şair amacına ulaşır ve
heyecanını okuyucuya ulaştırır. Bu açıdan yeni tabirler kullanmak doğal hatta
gereklidir. Şairdeki bu anlayış sembolistlerin üslup konusundaki görüşlerine
uygundur.
Türk
edebiyatında, sembolizm denince ilk akla gelen isimlerden biri de Ahmet
Haşim’dir.
Ahmet
Haşim’in “Bir Günün Sonunda Arzu” şiiri yayınlanınca yoğun eleştirilere maruz
kalır. Şiirle dalga geçen hatta mizah konusu yapanlar bile olur. Bunun üzerine
Ahmet Haşim, edebiyatımızda örneğine az rastlanan bir yazı kaleme alır. Şiir
anlayışına uygun değerlendirmeleri yaptığı bu yazısına “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adını verir. Şiirde “mana ve vuzuh
(anlam ve açıklık)” üzerinde durduğu bu makalesi, her yönden sembolist şiir
anlayışını anımsatır. Ahmet Haşim, şiirde anlam ve açıklık arayanların şiiri
felsefe, nutuk, tarih gibi kavramlarla karıştırdığını söyler. Oysa şiir, musiki
gibi, resim gibi, heykel gibi kendine özgü araçları olan ve hüner gerektiren
bir iştir. Ahmet Haşim, şiirle ilgili görüşlerini şöyle ifade eder:
“Hâlbuki şair, ne bir hakikat habercisi, ne
bir belagatli insan, ne de bir vâz-ı kanundur. Şairin lisanı nesir gibi
anlaşılmak için değil fakat duyulmak üzere vücut bulmuş, musiki ile söz
arasında, sözden ziyade musikiye yakın, mutavassıt bir lisandır. Nesirde
üslubun teşekkülü için zaruri olan anâsırın hiçbiri şiir için mevzu-ı bahs
olamaz. Şiir ile nesir, bu itibarla, yekdiğeriyle nispet ve alakası olmayan,
ayrı nizamlara tâbi, ayrı sahalarda, ayrı eb’ad ve eşkâl üzere yükselen, ayrı
iki mimaridir.”
Ahmet
Haşim, bu sözleriyle, şiir diliyle yazı dilini birbirinden ayırır. Ona göre
nesir, akıl ve mantığa dayanır. Şiir ise sırların ve bilinmeyenin içine
gömülmüş isimsiz bir kaynaktır.
Ahmet
Haşim’e göre şiir anlaşılmak için yazılmaz. Şiirde kıymetli olan kelimelerin
manası değil, mısranın ahengidir. Ahenk için mana feda edilirse, ruh bu
eksikliği kapatacaktır. Çünkü şiirde ahengin ve musikinin hedefi insan ruhudur.
Ahmet Haşim de sembolist şairler gibi şiirde anlama değil, musiki ve ahenge
önem vermektedir. Şiirin açık ya da anlaşılır olması sınırları ve kesin
kuralları olmayan belirsiz bir istektir.
Ahmet
Haşim’e göre şiir okuyucunun ruhuna seslenmelidir. Büyük şairler, okuyucuları
tarafından tam olarak anlaşılamaz. Gerçek şiir dayanıklı şehir kapılarına
benzer. Nasıl ki bu kapılar kolayca aşılamazsa, gerçek şiir de kolayca
anlaşılmaz, çaba gerektirir. Ayrıca en güzel şiir anlamını okuyucunun ruhundan
alan şiirdir. Ahmet Haşim’in şiirde anlam hakkında söyledikleri, sembolistlerin
söylediklerine oldukça uygundur.
Ahmet
Haşim, serbest veznin şiire getirdiği yeniliklerin farkındadır. Bu nedenle
şiirlerinde serbest vezin kullanarak, sembolistlerin Fransız şiirinde yapmak
istediklerini Türk şiirinde yapmıştır. Şairin, serbest nazımla yazdığı
şiirlerinde sembolist şairlerin etkisi açıkça görülür. Bu da Ahmet Haşim’in
sembolizmi benimsediğinin ve kendine örnek aldığının bir göstergesidir.
Edebiyatımızda
sembolizmle ilgili kaynaklara baktığımızda Cenap Şahabettin ve Ahmet Haşim’in
bu akıma şairane bir ruhla yaklaştığını, sembolizmin şiir anlayışını, kendi
şiir anlayışlarının merkezinde değerlendirdiklerini görürüz.
Türk
edebiyatında sembolizm, ortaya çıktığı andan itibaren yakından takip edilmiş ve
anlaşılmıştır. İlk dönemlerde sembolizme uygun şiirler tam anlamıyla ortaya
konmasa da sonraki dönemlerde bu akımın eserlere yansıması açıkça görülmüştür.
Hüseyin
Cahit, Ali Canip Yöntem ve Ahmet Rasim gibi bu işin kuramını ve bilimini
kavramış kişilerin yazıları ise bu akımın en kuramsal ve akademik bilgilerini
içermektedir. Bu yazılar sayesinde sembolizm akımının doğru ve bilinçli bir
biçimde tanınması sağlanmıştır.
Kaynaklar