Tahir ile Zühre Hikâyesi İnceleme
Geniş bir coğrafyaya yayılan Tahir ile Zühre hikâyesinin ne zaman ve nerede ortaya çıktığı belli değildir. Halk arasında dilden dile dolaşan hikâyenin 16. yüzyılda yazıya geçirildiği sanılmaktadır.
Hikâye
mani ve türkülerle örülüdür. Dilden dile sözlü olarak yayılan hikâye, zaman
içersinde değişikliklere uğramış olduğundan bölgeden bölgeye farklılıklar göstermektedir.
Özet
Bir
zamanlar ülkenin birinde zengin ve güçlü bir padişah varmış. Padişahın her şeyi
varmış, ancak soyunu ve saltanatını sürdürecek bir çocuğu yokmuş. Padişah ne
yaptıysa bu derdine çare bulamamış. Padişahın vezirinde de aynı dert varmış.
Padişah
ve veziri dertlerine bir çare bulmak için diyar diyar gezmeye başlar. Padişah
ve veziri gezerlerken bir ağacın altında yaşlı bir dervişe rastlar. Derviş,
onların dertlerini anlar ve koynundan çıkardığı bir elmayı ikiye bölerek onlara
verir. Elmayı verdikten sonra onlara birinin kız diğerinin de erkek çocuğu
olacağını söyler. Derviş, gitmeden önce padişah ve vezirine çocuklar büyüyünce
evlendirmelerini öğütler.
Padişah
ve veziri ülkelerine geri döner. Dokuz ay sonra padişahın bir kızı vezirin bir
oğlu olur. Tahir ile Zühre adı verilen çocuklar sarayda aynı odaya
yerleştirilip birlikte büyütülürler. En tanınmış hocalardan ders alıp her şeyi
birlikte yaparlar.
On
yaşına gelince Zühre, Tahir’e bazı hisler beslemeye başlar. Bir gün Tahir
uyurken onu öper. Tahir, kardeş olduklarını sandığı için ona kızar. Zühre, bu
duruma çok üzülür ve Allah’a kendisinin beslediği sevginin yarısını Tahir’e
vermesi için dua eder. Tahir de Zühre’ye âşık olur. İki sevgili bundan sonra birbirlerine
maniler söyleyerek anlaşmaya başlar.
Tahir
ile Zühre’nin aşkını Karadiken adlı bir köle padişahın karısına bildirir.
Padişahın karısı kızını Tahir’e layık görmez. Onun hayali kızını başka bir
ülkenin padişahıyla evlendirmektir. Padişah her ne kadar kızını Tahir ile
evlendirmek istese de karısının Beliboncuk adlı büyücüden aldığı şerbeti
içtikten sonra fikrini değiştirir. Tahir’i saraydan kovar.
Tahir,
kendini acılar içinde yollarda avare avare dolaşırken bulur. Tahir, bir gün
bahçıvanbaşıyla karşılaşır. Bahçıvanbaşı olup biteni Tahir’e anlatır. Tahir,
Zühre’nin Billur Köşk’te olduğunu öğrenir ve oraya gider. Tahir ile Zühre burada
da maniler ve türküler yoluyla anlaşır. Karadiken, durumu derhal padişaha
bildirir.
Padişah,
askerlerini göndererek Tahir’i yakalatır ve Mardin Kalesine hapsettirir. Tahir,
burada yedi yıl boyunca türlü işkenceler görür. Zühre, içine kapanır. Bir gün
Mardin’e giden bir kervanla Tahir’e bir mektup gönderir. Tahir, esaretten
kurtulup Zühre’nin yanına gitmek için dua eder. Duası kabul olur. Hızır, Tahir’i
zindandan kurtararak Zühre’nin kaldığı köşkün kapısına bırakır. Zühre, Tahir’i
konağa alır. Karadiken onları yine görür ve padişaha bildirir.
Padişah,
Tahir için bir oyun düzenler ve eğer teslim olursa düğünlerini yapacağını
söyler. Tahir, teslim olunca onu bir sandık içinde Şat Nehrine attırır. Şat Nehrinin
kıyısında hüküm süren Çölbeyi’nin üç kızı Tahir’i kurtarır. Kızların üçü de Tahir’e
âşık olur. Tahir, durumu anlayınca oradan kaçar. Aksakallı Pir’in yardımıyla
ülkesine geri döner. Bütün bunlar olurken Zühre bir padişaha verilmiş, düğün
hazırlıkları da başlamıştır.
Tahir,
ozan kılığında düğün evine girer. Herkesle mani atışması yapar, ancak kimse
onunla baş edemez. Zühre, Tahir’i tanır ve çok sevinir. Birlikte kaçmaya karar
verirler. Tahir iki atla Zühre’yi beklemeye başlar. Ancak Karadiken onları yine
görür ve padişaha haber verir.
Tahir,
yine yakalanır. Padişah ona içinde Zühre geçmeyecek bir mani söylerse
affedeceğini söyler. Tahir, böyle bir mani söyleyemez. Padişah, Tahir’i
öldürtür. Bunu gören Zühre, Tahir’in yanında can verir. Zühre’nin öldüğünü
duyan Karadiken kendini öldürür.
Tahir
ile Zühre yan yana gömülür. Başuçlarına da Karadiken gömülür. Tahir’in
mezarında kırmızı bir gül, Zühre’nin mezarında pembe bir gül biter. Aralarında
ise kara bir diken biterek güllerin kavuşmasını engeller. Burayı ziyarete gelen
her âşık kara diken çalısını kesse de yeniden çıkmaya devam eder.
Olay Örgüsü
Bir
padişah ve vezirinin çocuklarının olmaması, bunun üzerine diyar diyar gezip
dertlerine çare aramaları
Yolda
rastladıkları bir dervişin koynundan bir elma çıkararak ikiye bölüp padişah ve
vezire vermesi
Tahir
ile Zühre’nin doğumları
Tahir
ile Zühre’nin birbirlerine aşık olmaları
Âşıkların
ilk ayrılışı, Tahir’in saraydan kovulması
Tahir’in
bahçıvanbaşıyla karşılaşması, âşıkların ilk buluşması
Âşıkların
ikinci ayrılışı, Tahir’in Mardin Kalesine hapsedilmesi
Mardin
Kalesinden kaçış, âşıkların ikinci buluşması
Tahir’in
bir sandık içinde Şat Nehrine atılması
Zühre’nin
başka biriyle evleneceğini duyan Tahir’in düğüne ozan kılığında gelişi
Tahir
ile Zühre’nin birbirine kavuşamadan ölümü
Kişiler
Tahir
Hikâyede
olaylar büyük oranda Tahir’in etrafında dönmektedir. Tahir, vezirin oğludur.
Sarayda Zühre ile birlikte büyürler. Ergenlik çağına gelince Zühre’ye aşık olur
ve bu yolda pek çok acı ve sıkıntı çeker. Ancak aşkından bir türlü vazgeçmez ve
en sonunda canından olur.
Hikâyede
geçen olaylardan Tahir’in iyi saz çalıp, türkü ve maniler okuduğunu, iyi kılıç
kullandığını anlıyoruz. Aşkı uğruna pek çok acı ve sıkıntıya göğüs germesi de
onun ne kadar gözü pek olduğunu gösteriyor.
Zühre
Hikâyenin
diğer başkahramanıdır. Sarayda kardeş gibi büyüseler de Tahir’e âşık olur. O da
Tahir için pek çok baskı ve sıkıntıya katlanmış aşkından hiçbir zaman
vazgeçmemiştir. Tahir öldükten sonra bu acıya katlanamamış ve o da aşkı uğruna
can vermiştir.
Padişah
Hikâyenin
başlarında çocuğu olmadığı için çaresiz bir hükümdar durumundadır. İyi bir
insan olmasına rağmen karısının büyü yaptırmasından sonra Tahir ile Zühre’nin
birleşmemesi için her türlü kötülüğü yapan inatçı ve zalim bir hükümdar haline
gelir.
Padişahın
karısı
Kızının
başka bir padişahla evlenmesini, böylece gücüne güç katmayı hayal eden hırslı
bir kadındır. Bu uğurda her türlü yola başvurabilecek bir yapıya sahiptir.
Karadiken
Adına
uygun bir kişiliktir. Gizliden gizliye Zühre’ye âşıktır. Âşıkları ayırmak için
her türlü yola başvurur. En önemli özelliği de Tahir ile Zühre’yi sürekli padişah
ve karısına ihbar etmesidir. Âşıkların başına gelen bütün sıkıntıların baş
sorumlusudur. Karadiken, zayıf ve ezik bir kişiliktir.
Hikâyedeki diğer
kişiler:
Vezir, Aksakallı Derviş, Dadı,
Bahçıvanbaşı, Beliboncuk ve Çölbeyi’nin kızları
Mekân
Hikâyede
Tahir ile Zühre’nin büyüdüğü saray, Mardin Kalesi, Şat Nehri ve Çölbeyi ile kızlarının
yaşadığı yerleşim birimi mekân olarak geçer.
Zaman
Hikâyede
belli bir zaman yoktur. Ancak hikâyede geçen “padişah, vezir ve saray”
kelimelerinden hikâyenin eski zamanlarda geçtiği anlaşılmaktadır.
Hikâyede
geçen diğer zaman terimleri ise “bir gün,
sabah, akşam, on gün sonra, dokuz ay,
yedi yıl, her yıl, günden güne, ertesi gün” gibi terimlerdir.
Anlatıcının
Bakış Açısı
Hikâye;
hâkim (ilahi) bakış açısıyla
yazılmıştır.
Dil ve Anlatım
Hikâyenin
lirik bir anlatımı vardır.
Tahir
ile Zühre, maniler ve türkülerle örülü bir halk hikâyesidir. Hikâyede olaylar
düzyazı, duyguların dile getirildiği bölümler ise şiir biçimindedir. Bu şiirler
Tahir ile Zühre tarafından saz eşliğinde söylenir.
Açık,
sade ve anlaşılır bir dille anlatılan hikâyede bazı kalıplaşmış ifadelerin
kullanıldığı görülür: “aradan günler
geçti, Aldı Tahir, Aldı Zühre, yaktın beni sen nare, şu türküyü söyledi
vb.”
Türü
Halk
hikâyesi
Hikâyenin Konusu
ve Teması
Hikâyenin
teması aşk, konusu Tahir ile Zühre’nin aşkıdır.
Hikâyenin temel
iletisi
Aşk
insana her türlü zorluğun üstesinden gelebilecek gücü veren yüce bir duygudur.
Hikâyedeki temel
çatışma
Hikâyedeki
temel çatışma: “ayrılık-kavuşma” çelişkisidir.. Bunun yanında “iyi-kötü,
inat-razı olma, kaçma-yakalama” çatışmaları da görülür.
Genel Değerlendirme
Türk
edebiyatının önemli eserlerinden biri olan Tahir ile Zühre uzun yıllar boyu
dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelmeyi başarmış bir halk hikâyesidir. Hikâye
Anadolu’da halk hikâyeciliği geleneğiyle yazılmış olup yaratıcısı belli
değildir. Tahir ile Zühre, birbirlerine karşı duydukları aşk ve bağlılıkla ve
fedakârlıkla halkın gönlünde taht kurmuş, zihninde yer etmiş yegâne
hikâyelerden biridir.
Nazım
Hikmet, hikâyeden esinlenerek “Tahir ile
Zühre Meselesi” adıyla bir şiir yazmıştır. Şair, bu şiirinde Tahir ile
Zühre’nin aşkını kendi bakış açısı ve dünya görüşüne uygun bir biçimde
işlemiştir.